ஜ1ஜ

8.4K 503 76
                                    

18 Haziran 2015(Günümüz <öyle varsayın>)

Yaz gününde gelen şiddetli yağmur, izleri yok etmek istercesine yağarken, oturduğu boş zemin, soğukluğunu bir türlü bedenine geçiremiyordu.

Bomboş eve hâkim tek renk olan haki ve gri karışımı soluk renkli seramik zeminden gözlerini almadan bakmaya devam etti. İki ayrı renk, dengesiz ve adaletsiz bir dağılıma sahipti. 'Neden?' diye düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. 'Neden insanların elinin değdiği her şey adaletsizceydi?' Haki rengin, griden ne tür bir üstünlüğü vardı da seramikte daha baskındı? Ya da grinin ne eksiği vardı? İkisi de renkti sonuçta.

Gözleri hâlâ seramik zeminde iken kendi haline gülmeden edemedi. Hiç bilmediği bir yerde, tam olarak tanımadığı bir adamla, boş evin boş zeminine oturmuş seramiklerin rengini düşünüyordu.

Seramik zeminden başını kaldırmasıyla soluk mavi gözlerin kendi üzerinde olduğunu gördü. Bakışları soğuktu ve belindeki silahla ölüm saçtığı belliydi ortalıkta. Ama bu gözüyle gördüğü, tasdiklediği bir olay değil, sadece varsayımdı.

Onu bu ithamlara layık görmesi kendi vefasızlığı olsa gerekti. Hiç sorgusuz, sualsiz gelmiş, kendisini yalnız bırakmamıştı. O ise sadece görünüşüyle hükmünü veriyordu. Ölüm saçsa bile kendisine tek bir zararı dokunmamış, aksine her kötü anında hangi delikten çıkıyorsa yanında bitiveriyordu.

Gözlerini tekrar seramiğe indirdi. Buranın mimarisini sevmemişti. Evi sıcak gösterebilecek harika renkte parkeler varken evin her yeri soluk iki renge sahip seramikle döşenmişti. Bir an kendi haline gülmeden edemedi. Düşünecek başka bir şey yokmuş gibi yerin zeminini düşünüyordu..

Yalnızlığı düşünmeliydi..

Kaybedişin ağırlığını düşünmeliydi.

Kandırılmanın iğrençliğini; yok edişini düşünmeliydi.

Boşa yaşadığı yıllarını.
Ya da dudaklardan dökülen yalanları..

Düşünecek öyle dolu dolu şeyler vardı ki, en son şey bile değildi bu soğuk seramikler. Seramikteki renk adaletsizliği yerine kendi hayatındaki adaletsizliklere üzülmesi gerekiyordu. Sevgisine yanmalı, söylenen yalanlara, gizlenen gerçeklere ağlamalıydı.

Yaşadığı mutluluk oyununun son perdesinin hazin sonunu düşünmeliydi. Herkesin perdenin önünde mutlu bir şekilde kalıp, kendinin perdenin arkasında tek başına kalışının cefasını çekmeliydi.

Gözleri seramikteyken, göz önüne gelen anılarla doldu gözlerine yaşlar. 'Sen kimsesiz değilsin. Her şeyin benken asla kimsesiz olamazsın. Senle ben 'biziz'' bu sözlerle başlayan hikaye uğruna canını vermeye hazırken hikayenin sonu ne kadar hazinle bitmişti.

Gözleri boş evin seramik zemininden ayırıp, karşısındaki adama bakmayı reddediyordu. Her an akmak için bekleyen dolu gözlerini, karşısındaki soluk mavi gözlere dikmeyecek, bu zayıflığını göstermeyecekti. Ne zaman bu kadar zayıf bir kız olmayı becermişti?!

Onca yaşadığı şeyleri arkasında bırakırken ağlamayı da aralarına sıkıştırarak, tarihin tozlu raflarının en derinliklerine göndermemiş miydi? Bunca yıl ağlamayı unutmuşken, nasıl olur da onun yüzünden bu hale gelebilmişti?

'Ağlama her gözyaşına ölürüm' diyen adam nasıl bu kadar ağlamasına neden olabilirdi ki? Boş evde saatlerdir, hiç konuşmadan geçmişi düşünerek oturdu. Az değil 7 yılı gerisinde bırakmıştı. Umutları, hayalleri, geleceği, kalbi..

Altında bacaklarını sımsıkı saran pantolon ve üzerinde kalçasına kadar inen t-shirte rağmen kendini çırılçıplak hissediyordu. Bundan sonra hep böyle mi hissedecekti; cevabını bilmeden oturmaya devam etti. Gözlerini yumup başını kaldırarak yaslandığı duvara dayadı. Karşısındaki duvara yaslanmış adamın soluk mavi gözleri ile kendisine baktığının bilinciyle konuşmaya başladı.

"Bazı erkekler güzel bir sevişmenin sonunda kadınların yaşadığı en iğrenç şeyi bile unutacağını sanıyor. Ne acı değil mi? Bunları onlara biz hissettiriyoruz." Gözlerini açmayıp sımsıkı yummaya devam ederken, acı bir gülümseme belirdi yüzünde, akan iki damla gözyaşıyla. Gözlerini açıp karşısındaki soluk mavi gözlere bakarak "Daha acısı ne biliyor musun?" dedi acı acı gülerken.

Soru dolu gözler kendisine bakarken, elleriyle gözyaşını sildi. Aldığı nefes kendisine yetmiyormuş gibi daha derin bir nefes çekti içine. "Güzel bir sevişmenin sonunda kadınlar her şeyi unutuyor."

Her bir kelimen gerçekliği acının son demine vururken akan yaşlara engel olamıyordu. Bugüne kadar belki binlerce iğrenç bakışlara, iğren sözlere, bir çok dalga geçmeye maruz kalmıştı. Bencil insanların bencil sözleri..

Ama hiç biri şimdiki gibi canını yakmamıştı. Çocuk kalbi paramparça olurken bile bu kadar acı derin değilken onca şeyi atlatan bugüne kadar ayakta kalmayı başaran kalbi şimdi ne diye tuzla buz oluvermişti.

"Kadınlar söz konusu sevdiği adamsa kendi gururunu kendi ayakları altına alıp ezebiliyor. O zaman bu yapılan yanlış gelmezken, bir süre sonra gerçekten gurursuz olunuyor."

Ağzından dökülen her bir gerçek Elif'in ruhunu al aşağı ederken o anlarda ne kadardı aptal olduğunu yeni yeni anlıyordu.

Ağzından dökülen her 'kadınlar' kelimesi kendisini temsil ediyordu. Kendi aptallığını, kendi acizliğini, kendi zayıflığını..

Hayatında ilk defa gözlerini kapatıp sorgusuz sualsiz birini sevmiş, ilk defa iliklerine kadar sevildiğini düşünmüştü. Ama sonra başından aşağı soğuksu dökülmüş gibi uykusundan uyanmıştı. Yalanlarla uyutulan uykusundan..

Hayat 'Sana sevilmek yasak!' dermiş gibiydi.

O'nu bu kadar çok derinden severken neden her şey mahvolmak zorundaydı ki? 'Sevmek gözü kör etmek demektir' derlerdi. Gerçektende öyleydi.

Mehmet Emin.. Sonsuzlukla sevilen adam. O'na olan sevgisi gözlerini kör etmişti. O'nun nefesi kendi nefesi olmuşken, işte şimdi nefessiz kalmıştı.

Ya sevilmek?

Mehmet'in sevgisi... O kadar gözlerine sevgili bakmışsın ki bir an bile böyle bir şey beklememişti.

İşte bu gözlerdi kadınları gururdan arındırıp gurursuz yapan. Bir bakışla her şeyi silip görmezden geliyor, tatlı bir çift söze eriyip bitiyorduk.,
Uğruna gururunu ayaklarının altına alıp kendi ayaklarıyla ezdiği adam, 'Senin için ölürüm' diyen adam, bunca yılını uğruna heba ederek geçirdiği adam belki de birkaç saat önce başka bir kadınla evlenmişti bile.

'Beni seviyor musun?' dediğinde 'hem de çok' diyen adam..

Belki de bunca yıl birlikte olup da 'Evlenelim, evlenelim' diye tutturmadığı için hak etmişti bunları.

Boğuştuğu bu duygularla akan yaşlarını sağ eliyle silerken kıpkırmızı olan gözlerini tekrar karşısındaki adama kaldırarak "Ben kalan son bir parça gururumu alıp gittim" dediğinde gözyaşlarıyla akan geçmiş geride kalmıştı

Hikayenin ismini ve kapak resmini değiştirdim nasıl olmuş, beğendiniz mi? (:

HİKAYEYİ GEÇMİŞE DÖNÜK ANLATACAĞIM. BİR KURGU OLUŞTURDUM VE DOĞRULTUDA HİKAYEYİ SÜRDÜRECEĞİM. UMARIM YANIMDA OLUR, DESTEĞİNİZİ ESİRGEMEZSİNİZ :)

SEVİLİYORSUNUZ

Geçmişin İki YüzüWhere stories live. Discover now