45-Son sığınak

Start from the beginning
                                    

Daha önce kâbuslar tarafından ele geçirildiğimde, bir kâbus içinde yaşadığımı çok geç fark etmiştim. Uyanmak için kendimi zorlamaya başladım. Bedenimi hissetmeye başlamıştım, kollarımda acıyan noktalar olduğunu fark ediyordum. Sırt üstü yattığımı anladım. İşitme duyum geri geldi ve bipleyen cihaz seslerini ayırt etmeye başladım.

Gözlerimi açmak için uğraşırken, her biri birer ton ağırlığındaymış gibi hissediyordum. Tüm irademle gözlerimi araladım ve aniden parlak ışığın hücum etmesiyle tekrar kapadım. Telaşlı bir ses, "denek uyanıyor, yetkiliyi çağırın" diye bağırdı.

Sesi kulaklarımı sağır edecek kadar yüksek gelmişti. Elimi kaldırmaya çalıştığımda yatağa bağlanmış olduğumu fark ettim. Gözlerimi tekrar açmayı denediğimde, odaya giren telaşlı ayak seslerini duydum.

"Uyandı mı? Fakat bu mümkün değil, bunu başardığına inanamıyorum."

"Evet efendim, bende ilk kez böyle birisiyle karşılaştım. Ne yapmamızı önerirsiniz" diye sordu birisi.

"Gözünü açmasına fırsat vermeden dozu arttırın" diye emir verdi yetkili olduğunu anladığım kişi. "Gerçekten iradeli birisiymişsin Mert Ssi. Gücünün sorumluluğunu alabileceğine inandım şimdi."

Motorlu adamın bana uzattığı zarfta yazan yazı aklıma geldi. "Gücünün sorumluluğunu alabilecek misin?" Bu zarfı veren kişi beni kaçırıp yapay komaya sokmuş olmalıydı. Yaşadıklarımın hayal olduğuna beni ikna edip, delirdiğimi düşünmemi sağlamıştı.

Zorlukla ağzımı açıp birkaç kelime edebildim. "Beni – neden – kaçırdınız?"

"Mert Ssi, birazdan yine uyuyacaksın. Uyandığını hatırlamayacaksın. Eğer bir kez daha uyanmayı başarırsan, işte o zaman seninle beraber çalışabileceğiz."

Ardından "dozu arttırın" dedi.

Burada kalıp yeniden komaya girmeyi istemiyordum. İrademin son kırıntılarını kullanarak kendimi ittirip, tayy-ı mekân yapmaya çalıştım. Aklıma gelen ilk yer Do Hyun'un ofisiydi. Umduğum gibi başarılı olmuştum ve yattığım karyola ile Do Hyun'un ofisinin ortasında beliriverdim.

Çevremdeki eşyalar etrafa savrulurken birkaç ajan telaşla kaçıştı. Odanın ortasında beliren hastane karyolasıyla ve hasta pijamalarıyla çok garip bir görüntü sergilediğimi tahmin ediyordum. Do Hyun telaşla yanıma gelerek, "Mert iyi misin? Sana neler oldu?" diye sordu.

"İğneler" diyebildim.

Kolumdaki iğnelerin çıkarıldığını hissediyordum. Kendimden geçmeden önce Do Hyun'un, "biri ambulans çağırsın, acele edin" diye bağırdığını duyabilmiştim.

Gözlerimi bir kez daha açmaya çalıştığımda bu sefer başarılı oldum. Yine hastane gibi bir yerde olduğumu anlamıştım. Elimi kaldırmayı denediğimde, üzerinde bir ağırlık olduğunu hissettim. Kafamı hafifçe çevirip bakmaya çalıştığımda, Yu-Mi'nin elime kapanarak uyuyakaldığını gördüm.

Onu tekrar görünce yüreğim burkuldu, gözlerimden yaş geldi. Elimin hareketiyle uyanan Yu-Mi sevinçle, "nihayet uyandın Mert, bir an hiç uyanmayacağını sandım" dedi. Gözlerimdeki yaşları yanlış algılayıp, "çok ağrın varsa hemşireyi çağırayım istersen" dedi.

"Hayır, bunlar sevinç gözyaşları. Senin olmadığın bir dünyadan geliyorum ve inan o dünya benim için katlanılmaz bir yerdi. Seni tekrar görebildiğim ve sana dokunabildiğim için mutluluktan ağlıyorum."

Yu-Mi de çok duygulanmıştı. Gözlerinde oynaşan gözyaşları, bana doğru eğilirken yüzüme döküldü. Dudaklarını benimkilere bastırıp uzun uzun öptü. Hiç ayrılmak istemezken, o kendini geri çekti.

"Ben sensiz bir dünya hayal edemiyorum. Seni kaybedeceğimi sandığım için günlerdir uyumadım."

"Günlerdir mi dedin? Tam olarak kaç gündür bilinçsizce yatıyorum?"

"Do Hyun Ssi'nin ofisinde belirmenden bu yana üç gün geçti. Zaman zaman sayıkladın ama hiç kendine gelmedin."

Üç gündür uyuyordum ama hiç rüya gördüğümü hatırlamıyordum. Sanki oradan kurtulduktan hemen sonra, burada gözümü açmış gibiydim.

Deli olmadığımı ve Yu-Mi'nin her zaman yanımda olacağını anlayınca çok mutlu olmuştum. Bunu bana yapanları bulup ödetecektim. Fakat adamın söylediği son söz aklıma takıldı.

"Eğer bir kez daha uyanmayı başarırsan, işte o zaman seninle beraber çalışabileceğiz" demişti. Beni test ettiğini anlamıştım ve testi başarıyla geçmiş bulunuyordum. Benimle yeniden temas kuracaklarına adım gibi emindim. Onların temas kurmasını beklemek yerine, iyileşip oraya geri dönmeyi düşünmeye başlamıştım.

"Ne düşünüyorsun Mert?" diye soran Yu-Mi'nin güzel çekik gözlerine baktım.

"Beni kaçıranları bulup amaçlarını öğrenmeyi düşünüyorum" demek yerine, "sana yeniden kavuştuğum için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum" dedim.

Sevgiyle bana sarıldı. Uzun zamandır yatmaktan kaynaklanan sırt ağrısı dışında, başka ağrım sızım yoktu. Ben de ona sarılarak yatağa doğru çektim. Dengesi bozulup üstüme yuvarlandı. Biz birbirimize gülerken kapı açıldı ve Do Hyun içeri girdi.

Bizi o halde görünce yanlış anladı. "Ben - ben – affedersiniz, hiçbir şey görmedim, siz kaldığınız yerden devam edin" diyerek kendini dışarı attı.

Yu-Mi ve ben birbirimize bakarak kahkahayı patlattık. Yavaşça yanıma kaydırıp koluma başını koymasını sağladım.

"Keşke hep böyle kalabilsek" dedim. "Seni her an yanımda görmek istiyorum."

"Bu bir evlenme teklifi mi?" diye sordu muzipçe.

Aslında aklımdaki bu değildi ama madem konu buraya gelmişti, "eğer sen de kabul edersen neden olmasın?" dedim.

"Ben güllerle ve müzik eşliğinde hayal etmiştim" dediğinde ciddi ciddi hayal ettiğine inanmıştım.

"O zaman taburcu olmamı bekle güzelim" dedim. Alnına bir öpücük kondurarak kendime çektim. Biz bu şekilde yatarken, beni kaçıran kişinin kim olabileceğini zihnimde belirdi.

Kang Ho'nun ofisinden çıkarken gördüğüm adamdı. Babası Yu-Mi'ye doğru ateş ederken, kızın arkasında gördüğümü de hatırlamıştım. Bu adamın kim olduğunu ve bu olayların neresinde yer aldığını bulmadan rahat edemeyecektim.

-DEVAM EDECEK-

Oylarınızla beni desteklediğiniz için teşekkür ederim.

Yayımlanma tarihi: 15.08.2015

Geçen bölümde Mert'in gerçekten akıl hastası olduğuna inananlar el kaldırsın :D

Kelime sayısı: 1200

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now