9.Bölüm "YALNIZLIK"

En başından başla
                                    

Aklıma Hakan geldi. Aklıma gelmesi için ilk önce aklımdan çıkması gerekiyordu ya, neyse. Bir yanım onu görmek istemese de diğer yanım onu görmek için can atıyordu. Ama bu biraz imkansızlaşmıştı sanki. Onu abim sayesinde görüyordum ve abim yoktu. Abim yokken bizim eve gelemeyeceğine, ya da ben bir daha çıkmaza gidemeyeceğime göre şimdilik göremeyecekmişim gibi gözüküyordu.

"Yine dalmışsın," dedi tanıdık bir ses. Sesin sahibine dönüp gülümsedim. Neşeden yoksun, yorgun bir gülümsemeydi bu.

"Oturabilir miyim?" diye devam etti Melis.

"Tabi tabi," dedim ben de ve oturuşumu düzelttim. Melis kırmızı sırt çantasını kucağına alarak yanıma oturdu.

"Ne düşünüyordun? Geldiğimi bile fark etmedin," diye sordu bana dönerek.

"Hiiç," dedim ben de. "Dalmışım işte."

"Dün de böyleydin, biliyorum yeni tanıştık ama bir derdin varsa söyleyebilirsin," dedi beklentiyle bakarak. Söyleyecek bir şey yoktu ki. Beni merak etmesi hoş bir davranıştı, ama benim abimin arkadaşından hoşlanmam hoş bir davranış mıydı bilemiyordum. Melis'e söylesem o hoş karşılar mıydı onu da bilmiyordum.

"Yok bir şey, gerçekten," diye üsteledim.

"İyi peki, öyle olsun. Ama anlatmak istersen dinlerim," dedi tekrar.

"Tamam," dedim. "Sağ ol."

"Ne demek," dedi gülümseyerek.

Yolun devamında hiçbir şey konuşmadık. Konuşulacak bir şey de yoktu zaten. O benim hakkımda bir şey bilmiyordu, ben de onun hakkında. Okula girdiğimizde ise o kendi sınıfına gitmek için yanımdan ayrılmıştı. Ben ise aç bir karınla derse girmenin pek verimli olmayacağını düşünüp, kantine yönelmiştim. Şimdi ise tost ve ayranımı bitirmiş, zilin çalmasını bekliyordum.

Etraftaki bazı kişiler tanıdık gelmeye başlamıştı. Artık herkese değil de, sadece bir kısma yabancılayarak bakıyordum. Zamanla bu okulu da avucumun içi gibi ezberleyecektim, alışacaktım. O zaman ilk işim Zeynep'in yanına uğramak olacaktı, ama şimdilik beklemeliydim.

Masanın üzerindeki telefonumun ışığı yanıp söndü, mesaj gelmişti sanırım. Konuşacak birine ihtiyacım vardı. Marka veya kampanya mesajı olmamasını umarak mesajı açtım. Çok geçmeden abimden olduğunu gördüm.

"Uyanabildin mi?" yazmıştı. Bu mesaj karşısında onun görmeyeceğini bile bile gözlerimi devirdim. Sanki normalde o uyandırıyordu da şimdi uyanıp uyanmadığımı soruyordu.

"Hayır," yazıp yolladım ben de. Telefonu elimde döndürürken karşımdaki sandalye çekildi ve bir çocuk oturdu.

"Selam," dedi rahat bir tavırla.

"Selam?" dedim ben de soru sorar gibi. Neden geldiğini hemen söylese iyi olurdu, böyle muhabbetlere hiç tahammül edemezdim.

"Adım Çağatay," dedi aklımdan geçenleri okumuş gibi. "Seninle tanışmak istiyorum."

"Olabilir," dedim ben de ifadesiz bir şekilde. Çocuğun özgüvenine hayran kalmıştım doğrusu. Ben kimsenin masasına gidip, tanışmak istediğimi bu kadar açık bir dille ifade edemezdim. Zaten bu konularda genelde erkekler daha girişken oluyorlardı.

Çağatay bir an önce tanışmak istiyor olacak ki, "Hakkımda merak ettiğin herhangi bir şey var mı?" diye soru yöneltti. Aslında vardı, mesela benimle neden tanışmak istiyordu? Bu soruyu sorup sormamak konusunda kararsızdım. Ama daha yeni gördüğüm birinden çekinmem mantıksızdı. Yapabileceği en büyük tepki masadan kalkıp gitmek olurdu, ve açıkçası bu bana hiç koymazdı.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin