Talent

697 56 12
                                    

Bölüm şarkısı David Bowie-Heroes
İyi okumalar :)
-------------------------------------------------------------------------------------

Bir kaç dakikadır ayakta dikilir vaziyette daldığım boşluktan beni Natasha'nın boğazını temizleme sesi kurtarmıştı. Bu dakikalarda onlara söylemeyi düşündüğüm olayları nasıl açıklayacağımı, açıklarsam nelerle karşılaşabileceğimi düşünüyordum. Farkındaydım, onlara neler döndüğünü söylemek zorundaydım ama şu an bu pek güvenli gözükmüyordu. Clint ne kadar korkmuş gözükse de Natasha'nın önünde onu desteklercesine dikiliyordu. Natasha'ysa bana ne kadar sıcak davransa da şu anki bakışları 'konuş ya da seni şurada yere deviririm'den başka bir şey ifade etmiyor gibiydi. Bu bakışlar da kırıntı gibi olan konuşma hevesimi tamamen yok etmişti

-Bir şeyler söylemeyi planlıyor musun?

Clint benden çekinerek ama bir o kadar da kendine güvenerek sorusunu yöneltti.
Evet, bir şeyler söylemeliydim

-Şey, burada söylemesem. O büyük odada herkese toplu bir konuşma yapmak daha mantıklı olabilir..

Ne?! Ne halta bunu teklif etmiştim şimdi!! Tanrım, kendimi kurtarayım derken iyice bataklığa batmıştım!
-Tamam.
Natasha hızlı bir şekilde verdiğim aptal tavsiyeyi onayladıktan sonra geriye çekildi ve Clint de onu takip ederek önümü açarcasına Natasha'nın yanına geçti. Sanırım bana yol yakınken kaçmak için fırsat veriyorlardı..

-Sen önden gideceksin Laila, sana durman gerektiğinde söylerim.
Hızlıca açıklamayı yapan Natasha o kadar emin bir tonda konuşmuştu ki bu ton resmen 'kaçmayı aklından bile geçirememelisin zaten' diyordu.. Clint de onu destekleyerek kafasını sen önden dercesine öne uzattı. İki ölümcül ajan tarafından tehdit mi ediliyordum?!

Tek verebileceğim cevap olan baş sallamamı yaptıktan sonra önlerine geçip yavaş adımlarala kendime çizdiğim sonuma doğru ilerlemeye başladım.

Yol boyunca konuşmamıştık ama onların benim arkamdan gelen fısıltılarını duyabiliyordum. Ne dediklerini anlayamasam da anlamak için uğraşmamıştım çünkü kendimi idam masasına gönderilen bir mahkum gibi hissediyordum ve şu an cellatların ne dediği hiç bir şeyi değiştirmeyecekti..

Yol boyunca gerilmek yerine ne yapabileceğimi düşündüm. Onlara neler yaşadığımı anlatacak kadar güveniyor muydum? Tabii ki güvenmiyordum ama şu an zorundaydım. Diyelim ki güveni o kadar önemsememiştim, anlattığımda bana inanacaklar mıydı? Tabii ki inanmayacaklardı. Muhtemelen Tony dalga geçecek, Nick bana deli diyecekti, böylece bir daha bana güvenmeyeceklerdi ve bir daha onlara yardım edemeyecektim.. Bunu göze alamıyordum. Kim bilir kaç farklı felaket görecektim ama hiç biri için elimden bir şey gelmeyecekti.. Bunları göz alamıyordum, belki de beni iyleştirmelerini istemeliydim ya da yapabiliyolarsa bi sihir numarasıyla güçelerimi alıp iyi şeyler için kullanmalarını.. Ama bunların imkansız olduğu belliydi ve şu an yapacağım seçim ya şimdi ölmek ya da bir kaç hafta sonra vicdan azabından ölmek arasında bir seçim yapmaktı.. Bu olanları ilk Steve'e anlatmak en mantıklı şeydi ama şu an kimse beni onun yanına götürmeyecekti, bunu adım gibi biliyordum..

Ben düşüncelerime dalmışken sanki geldiğimiz yol geri dönerken iki katına çıkışmıştı ve onlarca kapıyı arkada bıraktıktan sonra Natasha'nın dur sesiyle aniden durdum. Sağ tarafımdaki bir kaç dakika önce ardından rahat adımlarla çıktığım kapıyı fark etmem çok uzun sürmemişti. Sanki son bir şansım olamaz mı dercesine Natasha'ya baktım ve o bunu bekliyormuşcasına tam anlamıyla büyük bir HAYIR ile bana bakıyordu, muhtemelen böyle şeyleri çok yaşıyordu ve bu bakışa hazırlıklıydı.. Kafasıyla kapıyı işaret etmesiyle kaderime göz yumarak kapıya yöneldim.

the Last Avenger: DayDream [ASKIDA]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin