43-Kang Ho'nun cihazı

Magsimula sa umpisa
                                    

"Peki anlatayım" dediğinde gerçekten şaşırmıştım. "Cihazı tasarlarken tüm düşünce ve seslerin uzaya yayıldığı inancıyla başlamıştım."

"Bu zaten bilinen bir şey değil mi?"

"Hayır, seslerin yayıldığı ispatlandı ama düşüncelerin yayılımı henüz ispatlanmadı."

Anlıyordum, eğer düşünceleri yakalamayı başarırsa, mükemmel casusluk için ellerinde inanılmaz bir makine olacaktı.

"Casusluk amacıyla yapıldığını anlıyorum fakat işe yaramadı anladığım kadarıyla."

"Sadece casusluk diye düşünmeyin. İnsanların düşüncelerini yakalayıp bir veri bankasında biriktirip yorumlattırabilirsek, inanılmaz bir beyin fırtınası oluşturabiliriz."

Şimdi daha iyi anlıyordum, devletler casusluk amacıyla cihaza sahip olmayı isterken, Kang Ho daha idealist bir düşünce içerisindeydi.

Benim nasıl yardım edebileceğimi düşünüyordu? Konunun uzmanı olan kendisiydi, benim teknik bilgim yoktu.

"Benden ne istiyorsunuz?"

Adam aslında bir şey istemiyorum dese şaşırmazdım. Fakat o beni şaşırtmayı seçti.

"Sizin ruhani âlemle bir bağınız olduğuna inanıyorum. Makinem düşünceler yerine ruhları yakalıyor diye düşünüyorum."

Adamın isabetli tahmini karşısında ne söyleyeceğimi bilemedim. "Olabilir" diye bir şeyler geveledim.

Elindeki telsiz rakete benzer aleti üzerimde gezdirip makinenin göstergelerini okudu.

"Tam tahmin ettiğim gibi, geçmişte laboratuarıma ruhsal bir yolculuk yaptığınızı tahmin ediyorum. O gün elde ettiğim değerlerle şimdiki değerler aynı."

"Yani siz benim ruh olarak burayı ziyaret ettiğimi ve makinenin değerlerimi saptayıp kaydettiğini mi söylüyorsunuz?" Aslında amacım inkâr etmek değildi. Sadece yakalanmanın sonucunda savunma mekanizması devreye girmişti.

"O gün az daha sizin ruhunuzu yakalayıp makineye çekecektim. Fakat birden makine çalışmaz oldu."

Hacı Anne'nin beni kurtardığını söylemeyi gereksiz buldum. Benim ruhsal seyahat yapmamı çok doğal karşılamıştı.

"Bu sizi şaşırtmıyor mu? Yani ben ruhsal seyahatler yapıyorum ve siz bunu çok rahat kabullenmiş gözüküyorsunuz."

"Ben bir bilim adamıyım fakat evrenin işleyişini anlayan gelişmiş zihinlerin, bize göre olağanüstü gelebilecek davranışlar sergileyebileceğini kabul ediyorum."

Bu adamda mistik bir yön olabileceğini kabullenmekte zorlanıyordum. "Peki makine ruhumu çekseydi ne olacaktı?"

"Doğrusu ben de bilmiyorum, çünkü makine zaten istediğim gibi çalışmıyor."

Hacı Anne bana cihazı koruma ve yardım etme görevi verdiği için bir şekilde adama yardım edecektim ama nereden başlayacağımı bilemiyordum.

Cihazın parçaları veya devrelerini incelemek bana bir şey kazandırmazdı. Daha önceki ziyaretimde makinenin olması gerektiği gibi çalışmadığını, kozmik bilince bağlanarak fark etmiştim. Yine aynı şeyi yapmayı deneyebilirdim.

"Makinenize dokunmama izin var mı?" diye sordum.

Önce şüpheyle baktı ama kurcalamayacağıma söz verince kabul etti. Elimi cihazım üzerinde gezdirdikten sonra ortalarında bir yere dokundum. Kozmik bilinçle bağlantı kurmak için konsantre oldum.

Zihnime doluşan bir sürü bilgiyi uzaklaştırdıktan sonra makineye odaklandım ve neden düzgün çalışmadığını düşündüm. Frekansları ayarlamakta kullanılan kristallerin görüntüsü zihninde oluştu. Yanlış kristal kullanımından kaynaklanan, yüksek frekans çıktısı makinenin düzgün çalışmasını engelliyordu.

Edindiğim bilgiyi Kang Ho'ya aktarırsam benden çok daha fazla sonuç çıkarabilirdi.

"Yanlış kristalleri kullanmışsınız, bu yüzden ihtiyacınız olan frekansı yakalayamıyorsunuz."

Adama sanki evrenin sırrını vermişim gibi bana bakakaldı. "Şaka mı bu? Sadece dokunarak bunu nasıl söyleyebilirsiniz?

Adamın soğukkanlı hali gitmiş yerine heyecandan her an delirebilecek bir Kang Ho gelmişti. Bana inanmasa da söylediklerimin mantıklı geldiğini kabullenmişti. Önceki ölçümleri kontrol ederek olması gereken frekansın daha düşük çıkması için nasıl kristaller kullanacağının hesaplarını yapmaya başlamıştı.

Beni çoktan unutmuş, hatta teşekkür etmeden sırtını dönmüştü. Adamın tek amacı bu makineyi düzgün çalıştırmak olduğunu düşünüyordum. Görümdeki adam yüzünden tedirginliğim devam ediyordu.

İlk fırsatta benimle buluşmak isteyecekti. Benim de ona sormak istediğim sorular olacaktı. Görümdeki gibi Yu-Mi'ye ateş edilmesi durumunda bu adamın rolünün ne olacağını öğrenmeliydim. Kang Ho varlığımı çoktan unutmuştu, ben de rahatsız etmemek için çıkışa yöneldim. Çıkış için şifrelere ihtiyacım yoktu ama vakit kaybetmek istemediğim için odama doğru tayy-ı mekân yaptım. Nasılsa bir sorun olduğunda cepten bana ulaşırdı.

Odamda yapacak bir şeyim yoktu, sadece güvenli olduğuna inandığım için buraya geçiş yapmayı yeğliyordum. Odamın dağıtıldığını gördüğümde tedirgin oldum. Eşyalarım kurcalanmış her yere dağıtılmıştı. Failin hâlâ içeride olma ihtimaline karşılık dikkatli bir şekilde banyoya doğru yaklaştım.

Kapı kapalı olduğundan, kolu yavaşça kavradım hızla açıp ileri ittim. İçerisi boştu, işini bitirdikten sonra gitmiş olmalıydı. Failin kim olduğunu bilmiyordum ama çalınmaya değer bir şeyim yoktu.

Yine de eşyalarımı kontrol ettim, sadece pasaportum kayıptı. Yenisini çıkarmak için başvurmayı aklımın bir köşesine yazdım. Bunun için polis yerine Do HYun'a bilgi vermeyi uygun buldum. Arayıp olanları anlattım, pasaportum dışında çalınan başka eşyam olmadığını söyledim. Yeni pasaportumla ilgileneceğini söyledi.

Kang Ho ile görüşmemin nasıl geçtiğini sordu, anlattım. Cihazla ilgili yardım ettiğim için teşekkür etti. Ülkesi için hizmetimi asla unutmayacağını söyledi. Yakında görüşmek üzere sözleştik ve telefonu kapattım.

Yu-Mi ile görüşmek için zamanım vardı. Mesaj atıp buluşmak istediğimi ve yeri bildirdim. Orada olacağını söyleyen mesajını alınca acele etmeden odayı toplamaya başladım. Ajana otelin güvenlik kayıtlarına bakmasını söylemeyi unuttum fakat işi gereği kendisi bunu düşünmüş olmalıydı.

Pasaportumdan ziyade odama giren kişiyi merak ediyordum. Nasıl olsa kim olduğunu öğrenirdim, önemli olan amacını öğrenmekti. George'un ölümünden sonra benimle direk uğraşan kimse olmamıştı.

Yu-Mi'nin halasından da ses seda yoktu. Aslında onu yakalayıp kanuna teslim etmem gerekirdi ama ne de olsa sevdiğim kızın halasıydı. Bir şans daha vermeye karar vermiştim, tabi bize dokunmazsa.

Yu-Mi'nin yanına gitmeye hazırdım, kapının kolunu tutup çevirmeye çalışınca, bedenimde binlerce voltluk elektriğin dolaştığını hissettim ve kendimden geçtim.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 04.08.2015

Soru 1: Mert'i tuzağı kim kurdu?

Soru 2: Cihaz kolayca düzeltilebilecek mi?

Yeni kitabım "Kiralık Dişler" (Vampir)

Kelime sayısı: 1209

Üçüncü Göz (SY)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon