40-Basın toplantısı

Start from the beginning
                                    

"Birkaç sene Tibet'te tapınakta yaşadım. Bu gördüğünüz dostum sayesinde kişisel benliğimi ve zihnimi geliştirme şansım oldu" diyerek Tenzin'i işaret ettim.

Elinde tespihi, üzerinde gri keşiş kıyafetleri ile gözleri kapalı sakince duran dostuma döndü kameralar. Ardı ardına patlayan flaşlardan etkilenmeden gözleri kapalı beklemeye devam etti.

"Kendimde fark ettiğim gelişmeler, tasavvuf alanında mürşidim olan bir kadın sayesinde daha da artarak, bir takım olağanüstü haller yaşamaya başladım. Geçmişte birçok kişinin yaşadığı bu haller sonucunda, beklenmedik kazalar çıkabiliyor."

Tercümanın çevirisinden sonra yer yer gülme sesleri duyuldu. "Ben özel bir insan değilim, henüz öğrenme aşamasında bir çömezim. Fakat acil önlem gerektiren bir durumda gücümü istemeden açığa çıkardım. Bundan dolayı hepinizden özür dilerim."

Kenara gelip belimden eğilim selam verdim. Korelilerin özürlerini bu şekilde sunduklarını biliyordum, benim de onlara karşı özrümü ifade etmem için en uygun şekil buydu.

Her taraftan sorular yağmaya başlamıştı. "Güçlerinizden Kore hükümeti haberdar mıydı?"

"Korelilerin sorunlarını çözmek için güçlerinizi kullanacak mısınız?"

"Sizden başka ışınlanabilen birilerini tanıyor musunuz?"

"Düşmanlarınız var mı? Varsa onların eline düşmekten korkmuyor musunuz?"

Soru yağmuru durmak bilmiyordu. Do Hyun bazı soruları kendi cevapladıktan sonra, konuşmam için tekrar bana döndü.

"Gücümü ihtiyacı olan herkes için kullanmaya çalışıyorum. Burada olduğum süre içerisinde Kore halkına da faydalı olabileceğime inanıyorum. Düşmanlarım elbette var ama onlara karşı beni koruyacak dostlarım da var. Yaptığım olay ışınlanma değil daha çok bir mekândan diğer mekâna zıplama olarak adlandırılabilir."

"Peki Mert Ssi, hayatınızda bir kadın var mı? Sizi buraya bağlayan şey ne?"

Yu-Mi'den bahsedip bahsetmemekte kararsız kaldım. Bahsedip dikkatleri üzerine çekmek istemiyordum, yok desem bir sonraki karşılaşmamızda iyi bir fırça yiyeceğim kesindi.

"Evet, hayatımda önemli bir yeri olan birisi var. Fakat kimliğini size açıklayamam. Anlayışınız için teşekkür ederim."

Gitmeye davranırken birkaç gazeteci önümü kesti. "Bize bir gösteri yapar mısınız?"

"Gösteri mi? Ne yani ben maymun muyum?" diyemedim, onun yerine "gösteri kelimesi yanlış olur. Yaptığım şeyin amacına ters fakat nasıl işlediğini görmek isterseniz göstereyim."

Bir taşla iki kuş vuracaktım. Hem oradan hızlıca uzaklaşacaktım, hem de istediklerini vermiş olacaktım. Bütün kameralar bana odaklanmışken otel odama adım attım. Tenzin'i arkada bırakmıştım ama Do Hyun'un ona sahip çıkacağını biliyordum.

Odama gelir gelmez üstümü değiştirip yatağa uzandım. Yu-Mi'nin canlı basın konferansını izlediğini biliyordum. Oradan ayrıldıktan sonra beni arayacağına inanıyordum, nitekim telefonum çalınca heyecanla açtım.

"Yu-Mi?"

"Çok cesursun keşiş, hakkını vermem lazım."

Yu-Mi'nin halası benden tiksinircesine konuşuyordu. "Merhaba hala" dedim.

"Bana hala deme" diye bağırdı. Bu kadının sinirlerini bozmaya bayılıyordum.

"Yeğenin olarak benimle gurur duyduğun için tebrik etmek istedin değil mi?"

Telefonu ya kapatacağına ya da bir yerlere fırlatacağına dair bir his oluştu içimde. Fakat beni şaşırtan sakinlikle cevap verdi.

"Ukala tavırların hiç eksilmemiş, bakalım bundan sonra Yu-Mi ile özgürce dolaşabilecek misin? Abimi tanıyorsam, seninle görüşmesine asla izin vermez."

Çirkin kahkahası telefonu kapattığım halde kulaklarımda çınlıyordu. Kang Ho zor bir insandı, hayatını kurtarsam bile kızı söz konusu olduğunda gözü hiçbir şeyi görmezdi.

Bizim görüşmemizi engelleyeceğini düşünmüştüm ama bir şekilde aşacağımı düşünüyordum. Kadının telefonundan sonra gerçekler yüzüme tokat gibi çarptı. Bir daha Yu-Mi'yi özgürce göremeyebilirdim.

Telefonla bile olsa bir an önce görüşmek için Yu-Mi'yi aradım. Telefonu çaldığı halde cevap vermiyordu. "Ya başına bir şey geldiyse" diye düşünmeden edemedim. En iyisi ajana sormaktı, Do Hyun'u aradığımda, "senin oteline geldik Mert, dostunu da getirdim. Birazdan odanda oluruz "dedi.

Birkaç dakika sonra kapı çalındı, gelenleri içeri aldıktan sonra küçük odada oturacak yer göstermekte zorlandım.

Benimle birlikte tayy-i mekan yapan iki ajan, ayakta kalmayı tercih etmişlerdi. Do Hyun ve Tenzin sandalyelerde oturmayı tercih ettiler, ben de yatağıma oturup bağdaş kurdum.

"Basın konferansı beklediğimizden iyi geçti" dedi ajan. "Teknoloji ilerledikçe insanlar her şeyi daha kolay kabullenir oldular. Eskiden olsa seni peygamber ilan ederlerdi."

"Bundan sonra böyle bir hata olmaması için elimden geleni yapacağım."

"Aslında biz çok eğlendik" dedi benimle koltuk macerası yaşamış ajanlardan biri. "Tekrar olursa hayır demeyiz."

Onların bu yorumu hepimizi güldürdü. "Mert sana söylemeyi unuttum, kaybolan koltuk vardı ya."

"Evet ne olmuş?"

"E-bay de açık arttırmaya sokulmuş."

"Payımı isterim" dedim gülerek.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 20.07.2015

Kitabın okunma ve oy sayısında düşüş var. Acaba sebebini benimle paylaşır mısınız? Eleştirilerinizi bekliyor olacağım.

Kelime sayısı: 1053

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now