Korkma benden.

Dudaklarından dökülen kelimeler nasıl bu denli tesirli olabiliyordu? Halbuki o Doruk değildi, biliyordum.

Artık emindim.

"Korkuyorum" dedim güçlükle. Kaçmıyordum belki, kaçamıyordum. Fakat yine de içimdeki çığlığı bastıramıyordum.

Ve ben, döne dolaşa, köşe bucak kaçtığım Azrail'in kollarına hapsolmuştum.

Yavaşça geri çekildiğinde ellerini omuzlarıma götürdü ve gözlerime baktı. Hafifçe gülümsediğinde rahatlamayla karışık bir duygu sardı kalbimi. Laciverte dönen gözlerini yola çevirdiğinde tek elini kaldırıp yaklaşan taksiyi durdurdu.

"Eve git, sonra yine konuşuruz" dedi şefkatli bir tonda. "Akşam seni arayacağım."

Belli belirsiz yutkunurken kararsız bir şekilde mırıldandım:

"Doruk..."

Yavaşça taksinin kapısına uzandığında tek elini yanağıma götürdü ve dokunmaktan korkarmışçasına okşadı.

"Efendim Naz"

Az önce korkudan nefessiz kalmamı sağlayan Azrail kaybolmuş, Doruk eski şefkatiyle geri dönmüştü.

Anlamıyordum. Bu kadar hızlı değişimler nasıl olabiliyordu?

"Kendine dikkat et" dedim zorla da olsa gülümseyerek.

Hafifçe gülümsedi ve taksinin kapısını açtı. "Sen de"

Taksiye bindiğimde kısaca adresi verdim ve son bir kez Doruk'un gözlerine baktım. Samimiyetiyle beni saran gözlerine.

Paltosunun bende kaldığını fark ettiğimde çoktan sokaktan çıkmıştık. Düşünceleri kafamdan atmak istermişçesine iç çektiğimde elimi cebime götürüp telefonumu çıkardım.

8 cevapsız arama. Ekim Sinangil.

Tereddüt etmeden arama kısmına bastım ve telefonun çalmasını bekledim. İkinci çalışta açtığında sesi donuktu.

"Nerdesin?" dedi açar açmaz. Hatır faslını doğrudan atlamıştık.

"Taksideyim. Eve gidiyorum"

Bir an ikimiz de sustuk. Sanki bir sürü şey sormak istiyordu da nasıl başlayacağını bilemiyordu.

Benim de kafam karmakarışıktı. Doruk'un karakterindeki hızlı değişimlere şahit olmuş, hatta bir ara Azrail'in kollarında bulmuştum kendimi. Düşündüğüm gibi zarar vermemişti. Aksine, Bana meydan okuman hoşuma gitti, demişti.

Nefesimi dışarı verdim ve sessizliği bozdum.

"Konuşmamız lazım" dedim kesin bir sesle. "Hem de acilen"

***

Önümdeki bardağa uzandığımda bakışlarımı dizlerimden ayırdım ve Ekim'e kaçamak bir bakış attım. O da benim gibi düşünceliydi.

Acil olduğunu söylediğim için direk evime gelmişti. Doruk'un ringten sonraki tüm davranışlarını elimden geldiğince detaylı bir şekilde anlatmaya çalışmıştım. Bir şey söyler, bir tavsiye verir diye umuyordum ama beni şaşırtarak bakışlarını yere dikmiş ve sessizliğe gömülmüştü.

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedim bardaktan bir yudum su aldığımda.

Elaya dönen gözlerini bana diktiğinde rahat bir şekilde koltuğa yaslandı. Fakat suratında aynı rahatlığı görmek mümkün değildi. Bir şeyler düşünüyordu.

"Bazı şeyler anlamlı gelmiyor sadece" dedi kısaca. Birden bu kadar ciddileşmesi hafiften ürpermeme sebep olmuştu.

"Her şeyi olduğu gibi anlattım" dedim sinirime hakim olmaya çalışarak.

"Ondan şüphem yok ama bu artık beni aşar"

"Ne yapacağız o zaman?" dediğimde gergin bir şekilde nefesimi dışarı verdim.

"Psikiyatristiyle bir görüşme ayarlayacağım. Dediğim gibi profesyonel yardıma ihtiyacımız var. Bu anlattıklarını o da duymalı" dedi göz ucuyla kol saatine bakarken. "Benim gitmem gerek"

Hafifçe yerimden doğrulduğumda "nereye gidiyorsun?" diye mırıldandım ama hemen ardından pişman oldum. Beni ilgilendirmezdi.

Belli belirsiz gülümsedi ve kafasını yana yatırdı. Nedense bir an için ukala tavrına geri döndüğünü hissetmiştim.

"Ailemizin verdiği bir davet var, oraya gidiyorum" dediğinde bir an durakladı ve ekledi. "Doruk da orada olacak"

"Anladım" dedim kendimi gülümseye zorlayarak. "İyi eğlenceler"

Alaycı ifadesi artar gibi oldu. "Tabii canım, hem de ne eğlence"

Sesindeki tona aldırmadan ona kapıya kadar eşlik ettim.

"Teşekkür ederim" dedim kapıdan çıkarken. "Yani her şey için"

Ukalalıktan uzak bir şekilde gülümsedi ve beni şaşırtacak şekilde tek kelime dahi etmedi.

Kapıyı kapattığımda derin bir nefes aldım. Sanırım dengesizlik Sinangil ailesinin kanında vardı.

Tam salona geçtiğimde tekrardan kapı çaldı. Gülerek nefesimi dışarı verdim ve söylenerek kapıya yürümeye başladım. Kesin beni yeterince sinir edemediğini anlamış, o yüzden geri dönmüştü.

Hızlıca kapıyı açtığımda ağzıma gelen tüm kelimeleri yutmak zorunda kaldım.

"Sanırım başka birini bekliyordun" dedi Doruk şaşkınlığımı anlamlandırmaya çalışırmışçasına. Hafifçe silkindim ve durumu kurtarmaya çalıştım.

"Arayacağını söylemiştin" dedim yutkunarak. "Böyle aniden görünce şaşırdım"

Kibarca gülümsedi ve elindeki paketi bana uzattı. "Aslında öyle yapacaktım ama fikrimi değiştirdim"

"Bu ne?" derken kararsız bir şekilde kutuyu aldım.

"Akşam ailemin düzenlediği bir davet var. Senden yanımda olmanı rica edecektim."

Şaşkın bakışlarım kutuya kayarken bir an ne söyleyeceğimi bilemedim. Ekim'in bahsettiği davet olmalıydı bu.

"Her ihtimale karşı senin için elbise seçtim gelmeden önce" dedi kutuyu işaret ederek.

"Çok anî oldu" diyebildim en sonunda kendimi toplayarak.

Bir an durakladı ve hafifçe bana yaklaştı. Kalp atışlarım hızlanırken bakışlarımı kaçırmaya yeltendim ama sağ elini hafifçe yanağıma götürdüğünde öylece kalakaldım.

"Benim olduğum her yere gelirsin sanıyordum" dedi düz bir şekilde. İçimden bir ses bugün onun için maça gitmemi kastettiğini söylüyordu.

"Gelirim" dedim kendimden emin bir şekilde.

Hafifçe gülümsedi ve elini yanağımdan çekti.

"Akşam seni ailemle tanıştıracağım" dediğinde öksürmemek için kendimi zor tuttum. Böyle şeyler çok garip geliyordu bana. Haddinden fazla heyecanlandığımı biliyordum ama elimde değildi.

"Tamam ben gidip elbiseyi giyineyim, sen de beni bekle salonda" dedim hızlıca ve arkamı döndüm. Tam birkaç adım atmıştım ki adımı mırıldanmasıyla durmak zorunda kaldım.

"Naz..." dediğinde hafifçe nefesimi dışarı verdim ama arkamı dönmedim. "Ben de gelirim"

Dudaklarından dökülen üç kelime beynimde anlam kazanmaya çalışırken ekledi:

"Senin olduğun her yere"

Doruk SinangilNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ