On İkinci Bölüm: Sanırım Altıma Kaçıracağım

Start from the beginning
                                    

"Ne yapıyors-"

"Endişelenme, ben hallederim." dedikten sonra telefonu yüzüne yakınlaştırdı ve çok yüksek sesle tane tane konuşmaya başladı. "Endişe etmeyin. Ben konuşmak Türkçe, siz konuşmak İspanyolca. Arkadaş benim aramak yanlış numara. O aptalın teki-"

Declan'ın elinden kumandayı aldım ve Jordan'ın kafasına geçirdim. "Birincisi ben aptal değilim ve zaten senin yüzünden yanlış numarayı aradım. Şimdi şunu bana geri ver." dedim telefonu alırken, "Ve ayrıca o sadece İspanyolca konuşuyor, sağır değil."

Telefonu hoparlörden çıkartıp kulağıma dayadım. "Senõra?" diye tereddütle sordum. "Perdõn por molestarla. Pero cometi un error y marqué el numero equivocado." diye rahatsız ettiğimiz için özür dileyip, bir hata yaparak yanlış numara çevirdiğimi söyledim.

Çocukların şaşkın bakışlarını ve açık kalmış ağızlarını görmezden geldim.

"Oh, ya veo." diye anladığını söyledi, "No te preocupes, es ún error comun." diye endişelenmememi ve bunun yaygın bir hata olduğunu söyledi.

"Gracias," diye teşekkür ettim ve elimde olmaksızın gülümsedim.

"De nada." diye rica ettiğini söyledi ve ekledi. "Tengo que ir, estoy cocinando la cena en la cocina." diye gitmesi gerektiğini çünkü ocakta yemeği olduğunu söyledi.

"Lo siento," diye tekrar özür diledim ve telefonu kapatmadan iyi günler diledim, "Que tenga un dia agradable, senõra."

Çocuklara döndüğümde yerlerinden milim kıpırdamadıklarını gördüm, üçü de hala inanamayarak bana bakıyordu.

"Ne?" diye masumca sordum. "İlk yılımda İspanyolca dersi görmüştüm, zorunluydu."

"Ama çok hızlı konuşuyordun, bu korkutucuydu." diye mırıldandı Jordan.

Omuz silktim, "Belki her seferinde 'İspanyolca bilmiyorum' anlamına gelen, 'Yo no hablo espanol' demekten bıkmışımdır. Bunu söylemek bile ironik çünkü söylerken de zaten İspanyolca konuşmuş oluyorsun."

"Ama çok hızlı konuşuyordun, bu korkutucuydu." diye tekrar mırıldandı Jordan.

Gözlerimi devirip annemin numarasını tuşladım ama bu sefer doğruydu. Telefon çalmaya başlayınca kulağıma dayadım, kısa zamanda açtı.

"Naomi?" dedi.

"Hey anne," dedim.

"Selam tatlım, okulda olman gerekmiyor muydu?"

Bunu birden fark ettiğimde gözlerim büyüdü. Direk duvarda asılı olan dijital saate baktım. Okul bir saat önce başlamıştı ama ben okulda değildim. Neyse ki Jordan o işi halletmişti. Beni üst üste üç gün gelmiş gibi gösterdikten sonra bunu alışkanlık haline getirmişti. 'Sihirini' yapabilmek için birkaç dakika içinde Bennett'ın bilgisayarını kullanmaya gitmişti ve sadece saniyeler içinde dönmüştü. Ve döndüğünde işi halletmişti.

Gergince kıkırdadım, "Evet, şuan öğretmen bizi boş bıraktı ve ben de seni aramak için izin aldım."

Jordan boğazını temizledi ve çatlak sesli yaşlı bir kadın sesiyle, "Telefonla işini hızlı gör, Lorraine." dedi.

"Tabi, Bayan Davis." diye annemle konuşmaya dönmeden tatlı bir sesle cevapladım.

"Şey, bir şey mi oldu? Bana bir şey mi soracaksın? Başının belaya girmesini istemem-"

"Endişelenme anne, sorun yok. Sadece sana bir şey soracaktım."

"Sor bakalım."

Sormadan önce derin bir nefes aldım, "Akşam yemeğine arkadaşlarımı da getirebilir miyim?"

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Where stories live. Discover now