Mary ısrarla konuşmaya çalışan Spark'ı susturmaya çalıştı.

"Lütfen tatlım. Sakin ol biraz."

"ERKEN DOĞUM YAPIYORUM! ÇOCUĞUN AAAAH..."

Sarayın doktorları içeri girip çıkarken Doktor da içeri girdi.

"Bölmek istemem ama... Mary buraya gelir misin?"

Mary Spark'ın saçını okşadıktan sonra ayağa kalkıp Doktor'u takip etti.

"Çocuğu burda doğurmamalı."

"O da ne demek? Keyfinden orda doğurmuyor herhalde."

"Beni dinle. Rüyayla dünyadaki zaman hızı aynı değil. Üstelik bebek bir Zaman Lordu. Ve Tardis'te doğacak."

Biran evvel Spark'ın yanına dönmek isteyen Mary ellerini bıkkınlıkla beline koydu. Şuan Kraliçe asaletiyle hareket etmiyordu.

"Yani?"

"Yani, bebek erken doğuyor. Bunun nedeni bebeğin zaman kavramının karışmış olması. Eğer bebek burda doğarsa Tardis onu gençliğine getirebilir. Bebeğin büyüme hızı karışmış olacak. Bilmem anlatabildim mi?"

Mary kafasını endişeyle birlikte aşağı yukarı salladı.

"Gayet iyi bir şekilde anlattın. O zaman gidip Spark'ı çıkartalım."

O sırada Tardisten ağlama sesi yükseldi. Doktor gözlerini devirdi.

"Birazdan bebekle beraber çıkarlar."

"Umarım bir 'bebek'le çıkarlar."

Mary Spark'ın yanına dönmek için Tardis'e girdi. Bebek doktorlardan birinin elinde çabucak hazırlanmış bir beşiğe yerleştiriliyordu. Spark ise yorgunluktan bitkin düşmüş, sayıklıyordu.

"Dy..."

Mary saçlarını okşamaya devam etti.

"Uyu sen canım. Yorma kendini."

Spark söylemek istediklerinin yarım kalmasından memnun olmayan bir şekilde gözlerini kapadı. Mary'nin onun uyumayacağını anlamış olması, Mary tarafından uyutulması ile sonuçlanmıştı.

Gözleriyle doktorlara ilgilenme mesajını verdikten sonra dik bir şekilde Tardisten dışarı çıktı. Luke gözlerinden öfke kusar gibi bakıyordu.

"Lütfen kardeşimin bir cana daha mal olduğunu söyleme."

"Bebek gayet sağlıklı."

Doktor Mary'e de endişeli bir bakış atarak içeri girdi. Spark uyuyor gözüküyordu. Minik kızın yanına doğru ilerledi. Kraliyete ait bir beşikte dünyanın en zararsız ve en masum varlığı gibi gözüküyordu.

"Bakalım bu bebek başıma ne dertler açacak..."

Bebek gülmeye başladı. Doktor da bebekle birlikte gülmeye başladı. Gülerken kendini kaybetmiş gibiydi. Sadece gülüyordu. Bir eli beşiği tutarken iki büklüm olmuş gülmesini durdurmaya çalışıyordu. Neden sonra, beşiğe tekrar baktı. Uzunca bir süredir güldüğünün farkındaydı ama bebeğin 2 yaşındaymış gibi ebatlara sahip olmasını sağlayacak kadar uzun sürmemişti gülmesi... Biraz evvelki masum varlık şuan da gözüne oldukça korkunç geliyordu.

Korkusu bir anda büyüdü. Doktor ne olduğunu bile anlamamıştı ama ölesiye korktuğunu hissediyordu. Kaçıp saklanmak istiyordu. Hatta ölmek. Öyle büyük bir korkuydu ki nefes alamadığını hissediyordu. Sanki kalbi patlayacaktı korkudan.

Bebek bir anda ona bakmayı kesip uyumaya başladı, olağanüstü büyüme hızıyla birlikte.

Doktor şaşkınlıkla bebeğe bakıyordu bu sefer.

"Sen yaptın."

Dedi bebeğin onu duymayacağını bilerek.

Zaten amacı kendine duyurmaktı.

Bebek onun duygularını kat be kat çoğaltıp yolluyordu ona. Duygu temelde Doktor tarafından üretilmiş olsa da henüz yeni doğmuş –ya da 2 yaşında- olan bir bebek tarafından duygu yoğunluğu kontrol ediliyordu.

Kim bilir büyüdüğünde ne yapacaktı?

Görünüşe bakılırsa, bu hızla çok fazla merak etmeyecekti bu sorunun cevabını.

Bebek bir anda ağlamaya başladı. Arada bir anlamlı kelimeler çıkarmaya başlamıştı. Doktor bebeği nasıl kontrol altına alacağını düşünüyordu. Çünkü ters giden bir şeyler olduğunu fark etmek için Doktor olmaya gerek yoktu!

Luke ve Mary ne söyleyeceklerini bilmeden sessizliği paylaşıyorlardı Tardis'in dışında... Bir anda zihinlerinin onları çağırdığını duydular. İkisi de aynı anda bayıldı.

Dreamly gezegeninin kraliçesi Mary, bulundukları beyaz bulutlara baktığında ne olduğunu anladı. Aile fertlerinden biri onları toplantıya çağırmıştı. Bilinçüstü bir haldeyken yapılan bu toplantıya onu çağırabilecek güce yalnızca aynı jenerasyon sahipti.

Luke yanı başındayken onu çağıranın Dylan olduğunu anlamak çok da zor olmamıştı.

Başını bir kraliçeye yakışır şekilde dikleştirdi.

Adeta bembeyaz bulutların arasında süzülerek açık bir meydana ulaştığında Luke'un öldürücü bakışlarla Dylan'a baktığını gördü. Dylan Mary'nin gelmesiyle, panikle konuşmaya başladı. Paniğini gizlemeye çalışıyor ama beceremiyor gibiydi.

"Merhaba kardeşlerim."

Luke ve Mary bakışlarını bile değiştirmeden, sessiz kaldı. Dylan gerginliğini saklayamayan bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Spark'ı hemen uykuya geri yollayın."

İsteği kısa ve netti. Ama bunu yapmayacakları yüzlerinden okunuyordu. Gerginliği de bu yüzdendi ya! Mary bakışlarında soğuk ve emin bir kraliçe taşıyarak yanıtladı onu.

"Onu senin eline geri vermeyeceğiz."

"Şuan ne yaptığınız hakkında hiçbir fikriniz yok. Sadece bana güvenmelisiniz. Luke lütfen!"

Luke iğneleyici bir şekilde gülmeye başladı.

"Güvenmek mi? Hahaha. Komik olma Dylan. Bizi öldürmeye çalışmadın mı?"

"Şuan hepinizi koru-"

Mary soğukkanlılığını daha fazla koruyamadan araya girdi.

"Senin yüzünden Spark'ı kaybetmicem. Hele bebeği alabileceğini düşünme bile! Onunla ilgili ne gibi kötülük planların vardı bilmiyorum ama o artık benim himayemde. Önce beni geçmen gerekecek!"

"Bunu yapmamı istemezsin."

"Asıl ellerime doğan bebeği aldığını görmek istemem."

"Mary bebeğin bu dünyada... Bekle, ne?!? Bebek doğdu mu?!?"

Mary kraliçe ses tonuna geri döndü.

"Ve sen onu asla göremeyeceksin."

"Kahretsin! Kahre-"

Dylan'ın küfür ve isyanları sis içinde kaybolurken Luke ve Mary kendine geldi. Luke elini Mary'nin elinin üstüne koydu.

"Beni geçmesine izin vermicem."

Mary başını istemeyerek de olsa aşağı yukarı salladı. Şuan Dylan'ın ölüm emrini imzaladığının farkındaydı.

Devam Edecek...

Evet gençler. Elimdeki bölümler bitti :D Hayırlısı olsun :D Bu yüzden bir sonraki bölüm finalde olabilir bilemiyorum.  :)

Doctor, Who Am I? | Türkçe | DWWhere stories live. Discover now