Bir kol belime sarıldığında ürpererek kafamı kaldırdım ve Ekim ile göz göze geldik. Belli ki koruma içgüdüsüne bürünmüştü şimdiden.

Hafifçe yutkunarak vücuduma doladığım kollarımı çözdüm ve bir adım geri atmaya yeltendim. Her ne kadar beni korumaya çalıştığını bilsem de bu kadar yakın olmak garip hissettirmişti.

"Gidelim" dediğinde kibarca elimden tuttu ve itiraz etmeme fırsat vermeden yürümeye başladı. Bakışları üzerimde hissetmemle biraz daha sokuldum ona.

"Korkma" diye mırıldandığında elimi daha sıkı tuttu. Değişikti. Güveniyordum ona. Bana sırtını dönebileceğini bile bile güveniyordum.

Beni kendine çekip kolunu belime doladığında çoktan içerideydik. Özellikle kimsenin bana dokunmaması için dikkat ediyor gibiydi.

Sigara. Alkol. Ter. Spot ışıkları eşliğinde kirli bir müzik. Bu kadar insanın nasıl nefes alabildiğini anlamak imkansız gibiydi. İstemsiz bir şekilde öksürdüğümde Ekim ile göz göze geldik. İyi olduğumdan emin olmaya çalışıyordu belli ki.

Beni gözleriyle yiyen birkaç adama aldırmadan bakışlarımı kalabalıktan ringe doğru çevirdim. Ringte kaslı iki adam ölümüne dövüşüyorlardı. Ringin çevresindeki insanlar da gruplar halinde bahis oynuyorlardı.

"Nasıl bir yer burası..." dediğimde istemsiz bir şekilde öksürdüm. Her ne kadar boğuluyormuşum gibi hissetsem de giderek daha da alışıyordum bu pis havaya.

Ekim bir şey söylemedi, sadece çok kısa bir süre gözlerime baktı. Ardından bakışlarını tekrardan ringe çevirdi.

Kırmızı eldivenli adam sert bir uppercut ile rakibini yere devirdiğinde kalabalıktan bir memnuniyet nidası yükseldi. Yerde yatan adam ise kanlar içerisindeydi.

Gergin bir şekilde dudaklarımı ısırdığımda ne kadar gerildiğimi Ekim'den gizlemem olanaksızdı.

"Burada kalmak istediğine emin misin?" dediğinde sesi ciddiydi. Beceriksiz bir şekilde kafamı sallayarak loş ışıkta elaya dönen gözlerine baktım. Ne demek istediğini net bir şekilde anlayabiliyordum. Şimdiden kötü olduysam Doruk'u ringte görünce alt üst olacaktım.

"Eminim" dedim yanıtımı vurgulamak istercesine. Tam o sırada cevap vermesine gerek kalmadan spot ışıkları söndü. Şimdi sahneyi sadece loş bir ışık aydınlatıyordu.

"Ve gecenin beklenen karşılaşması..." anonsu geldiğinde huzursuzca yerimde kıpırdandım. Gerçekten hazır mıydım?

"Kırmızı köşede kroşeleriyle bildiğimiz El Cielo."

Ringe çıkan adam Doruk'un iki katıydı resmen. Kalabalıktan bir uğultu yükseldiğinde nefesimi tuttum ve cümlenin devamına kulak kesildim.

"Rakibi ise... onu anlatmaya kelimeler yetmez. Karşınızda Azrail."

Adı salonda yankılandığında uğultular yerini karanlık bir sessizliğe bırakmıştı. Sanki kimse nefes dahi almıyordu.

Derken onu gördüm. Mavi gözleri çelikten bir kalkandı sanki. Yüzünde en ufak kas oynamazken hafifçe omuzlarını oynattı ve o an duman grisi bir çift eldiven gördüm.

"Eldivenleri..." diye mırıldandığımda hafifçe yutkundum. Gözlemlediğim kadarıyla boksörler bulundukları köşeye göre ya kırmızı ya da mavi eldiven giyiyorlardı. Fakat Doruk...

"O herkesten farklı Naz" dedi ekim tok bir sesle. "O yeraltı dünyasının Azrail'i. Bırak da eldivenleri farklı olsun"

Cevap vermedim, bakışlarım ringe kilitlenmişti. Gittikçe daha da korkmaya başlıyordum.

Doruk SinangilWhere stories live. Discover now