2. Bölüm /15

197 32 5
                                    

Yorum sınırı: 30

Katilin kim olduğu tahminlerini beklerim.

"O gün Jimin üst kattan düştüğünde üst kattakilerden biri sizmişsiniz." Taehyung titreyen elleriyle korkuyla bakıyordu polise. O arkadaşına bir şey yapmazdı. "Evet üsteydim ama yemin ederim ben bir şey yapmadım!" Yaşlı kadın gözlerini kısarak baktı genç oğlana. "Ama oradaydınız. Jimin'i kim itti. Görmüş olmalısınız." Taehyung burnunu çekti. Gözleri dolmaya başlamıştı. Başını yere eğdi. "Tanrım..."

Flashback Jimin'in gözünden:

Yoongi'nin yanından ayrıldığımda nihayet kata gelmiş çok sevgili arkadaşlarımı görmüştüm. Onları görmemle yüzümde bir gülümseme oluştu. Taehyung anında yanıma geldi ve kolunu omzuma attı.

"Sonunda geldin ya! Bir saattir seni bekliyoruz." Hoseok, Jin, Namjoon gülümseyerek bakıyordu bana. "Jungkook ile sabah kavgaları. Klasik artık." Dediğimde yüzlerinde anında bir öfke belirdi. "Bu çocuk seni gerçekten çok üzüyor Jimin. Artık onu kapıya koymalısın." Dedi Jin. Taehyung ise bana sıkıca sarılmış varlığını hissettirmeye çalışıyordu.

"Yapamam." Dedim kısık çıkan sesimle. Bu hepsinin yüzünde bir acıma duygusunu açığa çıkardı. "Bakmayın öyle ya. Her ilişkide olduğu gibi kavga ediyoruz işte. O anlar dışında gayet iyi davranıyor bana." Hoseok ayağa kalktı ve gitmeden önce omzuma elini koyup "Sadece kendini üzme kardeşim." Dedi ve elini çekip yürümeye devam etti.

Kendimi Taehyung'tan zar zor kurtarıp Hoseok'un peşinden gittim. "Yoongi ile ne oldu?" Omuz silkti ve "Hiçbir şey." Dedi cevap olarak. Hoseok Yoongi'den deli gibi hoşlanıyordu ama bir türlü açılamıyordu. Daha doğrusunu sevgilimin arkadaşından bir yeşil ışık bekliyordu ama henüz o ışık gelmemişti.

"Olcak olcak inanıyorum ben." Sonuçta ben onun en yakın arkadaşıydım bu yüzden arkadaşıma teselli vermek dışında bir şey yapamazdım. Köşeden döndüğümüzde gördüğüm bedenle olduğum yerde kaldım. Hoseok beklemeden ilerledi ve onun gitmesiyle Jungkook'un dibimde durması aynı anda oldu.

Çenemden tuttu ve eğilip dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Tutuşu biraz sertti. Sanırım öpmesine izin vermeyeceğimden korkuyordu ama bunu bir tutuş engelleyemezdi. "Böyle olmamızdan nefret ediyorum." Dedi. Gözlerindeki sevgiyi gördüğümde gülümseyecek gibi olsam da kendimi tuttum.

"Bende nefret ediyorum." Dediğimde bir kez daha öptü beni. "Kavga etmeyelim lütfen." Dedi ama bir özür bile dilemedi. Her zamanki gibi özür dilemeden affettirdi kendini. Gerçi onun bir şey yapmasına gerek yoktu benim affetmem için.

"Çok özledim ben seni." Dedi gözlerimin içine bakarken. Bana her zaman ayrı kaldığımız beş dakikada bile beni özlediğini söylerdi. En çokta gözlerimi. "Şu gözlerin var ya..." Bu kadar mesafenin yeteceğini düşündüm ve kollarımı onun boynuna doladım.

"Var ya..." devam etmesini beklediğimde  "En büyük zaafım." Dedi. Onun zaafı olmak gururumu okşa da dudaklarımı birbirine bastırıp utangaç bir gülümseme ile karşılık verdim sevdiğim adama.

Günümüz:

"Herhangi bir boğuşma izi yok savcım. Yani muhtemelen direkt düştü. İlk hamle buydu ve başarılı olundu." Savcı cam kırıklarının arasında dolaşırken gözüne çarpan şey ile eğildi. Cebinden çıkardığı poşet ve büyük cımbızı andıran bir şeyle gördüğü şeyi aldı ve havaya kaldırdı. Torbaya koymadan önce "Bu bileklik kimin araştırın." Demeyi unutmamıştı.

" Demeyi unutmamıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
The End • JikookWhere stories live. Discover now