24-cü bölüm: Korku

353 28 240
                                    

Selamlar. Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Gelecek bölüm için 25+ oy ve 300+ okunma.

Emre Alparslan Atasoy'dan:

Neslihan sırtımı duvara vurmuş boğazıma bıçak dayamıştı. Bense hiç bir şey olmamış gibi sırıtıyordum.

"Beni gebertirsin? Hiç güleceğim yoktu. Senin Andreyle iş birliğin olabilir ama beni de çok hafife alıyorsun be Çakal." Deyip güldüm.

"Bana bak, kes sesini seni şurda liğme liğme ederim!"

"O zaman sana şöyle söyleyeyim. Hızlı koşan at çabuk yorulur. Sen şimdi böyle kendinden emin şekilde ortalarda gezip milletin gözünü boyuyorsun ya. Kimliğini öğrenmeleri ve seni gebertmemiz 1 dakika bile sürmez. İşte o zaman çok sevdiğin Alp senin yüzüne mi bakar mı yoksa ölüne mi orasını bilemem."

"Diyorsun. Alp umrumda mı sanıyorsun?
Sen ötmezsen kimse öğrenmez. Şimdi ya şartımı dinlersin, ya da tüm organlarını yerden toplarsın."

"Bak sen. Alp umrunda değil demek. Sen ne profesyonel oyuncuymuşsun ya. Sen beni alt edemezsin Neslihan. Öyle kafanda da hayaller kurma."

"Peki öyle olsun. Yine de iyi dinle. Ya kimliğimi açıklamaz ve bizimle gelmeyi kabul edersin, ya da sevgilinle son..." Sözünü kestim. Beni öldürebilirdi ama Doğaya asla zarar veremezdi.

"Orda dur! Bana her şey yapabilirsin, tabi buna çapın yeterse. Ama Doğaya değil zarar vermek, yanına bile yaklaşmaya cüret edersen, işte o zaman karşında bambaşka birine dönüşürüm!" Dedim sinirle.

"Hm? Öyle mi? O kadar emin olma aslanım. Ne de olsa Andreyle iş birliğim var dimi? Yani elim uzundur. Gerisini sen düşün."

"O zaman sen de şansına küs. Çünkü daha kiminle dans ettiğini bilmiyorsun." Dedim ve bıçak tutan elini ters çevirip bıçağı yere atmasını sağladım. Elinde artık hiç bir silahı olmayınca sinirle gözlerime baktı. Tam bana doğru gelecekken ayak sesleri duyulmaya başladı. Neslihan bıçağı da alıp hızla uzaklaştı

Gitmeden önce "Bu burda bitmedi yüzbaşı. Seninle daha işlerimiz var." Deyip gitti. Onun Doğaya zarar verme ihtimali içime korku salmıştı. Çünkü Doğa kafasına eseni yapardı ve  bilmeden kendisini ateşe de atardı. O gider gitmez Doruk geldi.

"Alparslan? Ne yapıyorsun burda?" Diye sorunce düşüncelerden arındım. 

"Telefonum odada kalmış ta onu alacaktım." Deyip odaya girdim ve telefonumu alıp dışarı çıktım. "Alpten bir haber var mı?"

"Durumu aynı. Komada olduğu için uyanmasını beklemeliyiz."

"Anladım. Ben gideyim o zaman. Sana kolay gelsin." Deyip hastaneden çıktım. Doğa arabada oturmuş telefonla uğraşıyordu.

Sürücü koltuğuna oturup "Çok bekletmedim umarım." Dedim. 

"Yani 2 dakikalık yolu yarım saate geldin be Alparslan. Nerdeydin?"

"Dorukla Alpin durumunu konuşuyorduk. Merak etme durumu stabil."

"Bir an önce uyansa rahat nefes alacağım ama. Neyse hadi gidelim artık. Uzun zamandır operasyona çıkmamıştım."

"Nasıl isterseniz Yarasam." Deyip gülümsedim ve tabura doğru yola çıktık.

Bir kaç dakika sonra vardık ve timdekilerle birlikte karargaha geçtik. Oturup beklerken Yavuz albay içeri girdi.
Ayağa kalkıp selamlaştıktan sonra geri oturduk. Doğaya döndüğümde babasına nefretle bakıyordu.

"Evet arkadaşlar, bu günkü operasyonda uyuşturucu dağıtan bir elemanı getirmeniz gerek. Ama dikkatli olun. Sayıları fazla olabilir ve çok tehlikeli olabilirler. Siz en önemlisi Halit Azizi paketlemelisiniz. Operasyona gidecek olanlar: Demir, Selim ve Doğa. Koordinasyon işi sende, Alparslan. Yaralanmak yok! Esir düşmek hiç yok! Allah yardımcınız olsun!"

Kalp AtışıWhere stories live. Discover now