Bölüm 9: Zindanın Güneşi

3.4K 373 1K
                                    

BÖLÜM 9

▪──── ⚔ ────▪

ZİNDANIN GÜNEŞİ

Savaş çığlıklarının tüyler ürpertici ritmine ayak uydurarak zindanlara koştum. Ölümün ziyaret ettiği canların feryatları her yerde yankılanıyordu. Yıllardır yıkılmamış, ele geçirilmemiş duvarlar teker teker parçalanıyor, tarihe ev sahipliği yapan surlar tarihe gömülüyordu. Zindana inen yol boyunca yığılıp kalmış, hala oluk oluk kanayan adamların üzerinden zıplayarak ilerledim. Her yer kırmızıydı. Her yer kandı. Her yerde cesetler vardı.

Kairon, güvende olmak için ahıra gitmeyi seçmişti. Zaiden, ben ve iki gardiyan o kadar hızlıydık ki bu kadar hızlı koşabildiğimize şaşırmıştım. Yolu bilmediğimiz için gardiyanlar önden gidiyor, biz hemen arkalarından ilerliyorduk. Şansımıza yolumuza kimse çıkmamıştı. Çoğu ya etkisiz hale getirilmişti ya da çoktan zindanlara inmiş olmalıydı.

Zindanın merdivenlerine varamadan yerde yatan bir askerin bacağına takılarak yalpaladım. Cesedin üzerine düştüğümü kısa sürede kavradım. Başımı kaldırdığımda ölümü korkuyla kucaklamış soluk bir yüzün soğuk, açık gözleriyle karşılaştım. Ne olduğunu bile anlayamadan Zaiden kolumdan yakaladı ve yeniden ekibe uyum sağlayarak son sürat koşmaya devam ettim.

Merdivenlerden inerken yalnızca yanımdan geçip giden soğuk duvarların gri görüntüsünü anımsıyordum. Üzerlerindeki kan lekeleri, bir katilin fırçasından sıçramış gibi süzülüyordu. Patlamaların sesi uzaktan duyulurken saray sarsılıyor, tavandan dökülen tozlar üzerimize bir uyarı misali yağıyordu. Kaçın, diyordu. Sizin için de geliyoruz.

Kısa sürede zindanlara ulaştık. İki insan boyunda olan işlemeli demir kapının girişinde kimse yoktu ancak kapı tamamen kapalıydı. Kimsenin kapıyı korumuyor olması tuhaftı. Suçluları kapalı tutmak adına burayı zincirlediklerini sonra da yukarı çıkıp savaşa katıldıklarını varsayarak başımla gardiyanlara işaret verdim. ''Açın şurayı.''

Tereddütle birbirlerine baktılar. Cyra'yı korumak için gönderilmelerine rağmen benden aldıkları emri uygulamakta bu kadar kararsız olmalarına öfkelendim. Duraksadıklarını fark eden Zaiden öne doğru bir adım atarak başıyla tıpkı benim yaptığım gibi kapıyı işaret etti. ''Size kapıyı açmanızı söyledi,'' dedi sertçe.

Gardiyanlar bu sefer boyun eğerek demir kapının sert sürgüsünü kenara ittirdiler.

Sürtünen demirin cılız çığlıkları yüzünden suratımı buruşturdum. Hemen ardından zincirleri gürültüyle çözerek yere attılar. Gardiyanlardan biri kapının sağ kanadını, diğeri sol kanadını omuzlarıyla ve elleriyle ittirdi.

İçeri bir adım bile atamadan, büyük bir güçle geriye savruldum. Ellerimle dizlerimin üzerinde yuvarlandığımda yanan tenimin kokusu burnuma ulaştı. Üzerimize bir alev topu fırlatılmış gibiydi adeta. Emekleyerek, düşürdüğüm kılıcımı bulmaya çalıştım. Elime baktım. Yanmamıştı ama ısıdan hasar aldığı kesindi. Kılıcımı bulup ayağa kalkabilsem de etrafta yalnızca simsiyah bir duman olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Ses de yoktu. Çığlıklar ve haykırışlar bir anda dinmişti. Yerde siyah bir gölge kıpırdanıyordu. Zaiden'ın yerde yattığını ve karnını tuttuğunu gördüm. Hızla yanında diz çöktüm. Vücudunu üstünkörü kontrol ettim. Yaralanmamıştı. Duman yüzünden eli yüzü kirlenmiş ve oldukça sarsılmıştı ancak ciddi bir yara almışa benzemiyordu.

''İyi misin?'' diye sordum gözlerimi onunkilerde gezdirerek. Dudakları hareket etse de ne dediğini anlayamıyordum. ''Zaiden,'' dedim yeniden ve dudakları bir kere daha hareket etti. Yine ses yoktu. Hiç ses yoktu. O sırada dünyanın susmadığını, benim onları duyamadığımı fark ettim.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Where stories live. Discover now