19. CANHIRAŞ

549 30 120
                                    


çağan şengül/emre aydın, yansın

.

Bir insanın kalbi ne kadar kırılabilirdi? Kırıklar kalbimin sağlam yerlerine de batıyor oraları kanatarak canımın daha çok yanmasına neden oluyordu.

Ne yapılması gerekiyordu? Ne denmesi gerekiyordu? Tepkim ne olmalıydı? Hiçbir şey yapmadan, göz bile kırpmadan yüzüne baktım.

Tepkisizdim. İçimde fırtınalar kopuyordu, yağmurlar durulmuyordu, volkanlar delirmişçesine kalbimi yakıyordu ama yüzüm duvardan farksızdı.

“Mirza,” dedi Gülcan şaşkınlıkla. Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Gözleri endişeyle bana döndüğünde gözlerimi kırpmadan ona bakmaya devam ettim.

İsmi içimdeki korkuyu büyütüp uzun pençelerini boğazıma geçirdiğinde akan sıcak kan göğsüme ulaştı. Patlamaya devam eden volkanlarla birleşen sıcak kan göğsümü deldi, beni mahvetti.

“neden geldin?” bakışları ablasına döndü. Ablası endişeyle beni izliyordu.

Derin bir nefes aldı, o geceden önce bakmasını sevdiğim karamel rengi gözlerine bakarken bu kez korkuyu hissettim. Karamelden artık nefret ettiğimi hissederken O derin bir nefes aldı.

Omuzları çökmüştü, üstünde o geceki kıyafetler vardı. O iyileşmemişti, ilaçlarını almış mıydı? Umurumda bile değildi. İsterse sakat bile kalabilirdi.

“Eşim ya kendisi Gülcan. Görmem yasak mı?” Gülcan sinirle ona baktı. Oturduğu yerden kalkarken sırtını bana döndü ve görüş açımı kapattı.

“Elmas şu an çoğu şeyi hatırlamıyor ama o geceyi hatırlıyor. Ve işin ironik kısmı ne biliyor musun?” öfkeyle ona bir adım daha yaklaştı ve işaret parmağıyla onu omzundan itekledi. “Senin ismini duyunca kız korkudan irkiliyor! O gece kıza ne yaşattın bilmiyorum ama bu saatten sonra ona eşim deme hakkını kendinde göremezsin.” yüzünü bana çevirdi ve eliyle beni işaret etti. “Baksana haline. Kızın hâline bir bak. Hangi kadın hangi insan bu hale gelmeyi hak eder? Ne yapmış olursa olsun insancıl bir şekilde konuşup çözebilirdiniz.” Onu yalnız başına kapıda bırakıp bana doğru yaklaştı. Bedenim istemsiz olarak kendini yine geri çektiğinde Gülcan durup bana baktı, yeniden ona döndü. “Al bak. Şaheserinle gurur duy. İnsanları sevmek için sebep arayan kızdan insanlardan nefret eden kıza dönüştürdün onu.”

O, bana baktı. Gözlerimdeki ruhsuzluğa, yüzümdeki renksizliğe ve ruhumdaki yarığa. Onun açtığı yarık.

Öfkeyle solurken ellerini saçlarına geçirdi. Derin bir nefes alırken, “Sus artık. O benim karım-” cümlesini yarıda kesen Gülcan’ın hızla ona yaklaşması ve avuç içini odayı inletecek şiddette yanağına geçirmesiydi.

Belki onun adına üzülmem gerekiyordu ama üzülememiştim. O bana daha şiddetli vurmuştu.

“Karın değil o senin!” Gülcan dayanamayıp bağırdı. “İnsan karısına bunu yapmaz!”

O sustu. Bakışları bana döndü. Yine ifadesiz bir şekilde baktım yüzüne. Almıştı bütün hislerimi, yok etmişti duygularımı, öldürmüştü bütün yaşama isteğimi. Babamla yapmıştı. Babamın aynısı ve hatta daha fazlasıydı.

“Tamam yapmaz. Çok pişmanım, özür dilerim. Lütfen, ikiniz ve geriye kalan hepiniz lütfen beni affedin.” ellerini yorgunlukla çenesinin altında birleştirdi, tek dizinin üstüne çöktü, ardından öbür dizinin üstüne. “Yalvarırım abla, affedin beni. Çok aşığım ben Elmas’a.” bakışları bana döndü. Gözleri dolmuştu. “Affet beni. Ben,” ayağa kalktı. Yanıma yaklaşırken kendimi geri çektim. Yaklaşmaya devam ettiğinde yataktan ayağa kalktım.

TUTSAK Where stories live. Discover now