7. YILDIZLAR

1.9K 53 99
                                    


james arthur, car’s outside


.

Ağrıyan kolum ve kafamdaki düşüncelerle alış veriş merkezinden dışarı çıktım.

Kasım ayının soğuğu yüzüme vurduğunda derin bir nefes aldım. Soğuk ilk defa rahatsız etmek yerine huzur veriyordu.

Elimdeki kabanı tek kolumla giyinmeye çalışırken etraftaki insanlara çarpmamaya çalışıyor, kendi kendime büyük bir savaş veriyordum.

Nihayet giyinebildiğimde dağılan saçlarımı düzelttim ve Mirza'yı beklemek için kendime uygun bir yer seçmeye çalıştım.

Her yer fazlasıyla kalabalıktı, yolun ortasında durup bekleme gibi bir şansım yoktu. Ve canım hâlâ pizza yemek istiyordu.

Etrafa kısaca göz gezdirdim, bir tane kahveci gözüme çarptığında adımlarımı o tarafa yönlendirdim.

Kapıyı açıp içeri girerken kapıda asılı küçük çandan çıkan ses gülümsememe neden oldu. Kalabalığı görüp geri dönmeyi düşünürken yüzümü buruşturdum.

Bir masaya oturup bugünün üçüncü -sanırım üçüncüydü- kahvesi ve tatlısını yerken yeni aldığım telefonumla bakıştım.

Telefonu elime alıp kamerasını açtım, arka kamera açıldığında kenardaki küçük oklara dokunup kamerayı kendime çevirdim.

Mavi gözlerim, sarı saçlarım ve yüzümdeki ufak tefek bütün kusurlarla karşı karşıya gelince dudaklarımı aralayıp kafamı iki yana sallayarak nefesimi verdim. Yandaki küçük tuşa basarak ekranı da kilitlediğimde kendimi kötü hissetmiştim.

Güzel miydim? Tartışılırdı. Çirkin miydim? Bu da tartışılırdı. Ben yalnızca, kusurluydum.

Beni tanıtmak için kullanılacak en uygun kelime buydu. Kusurluydum. Yalnızca yüzüm değil bedenim de kusurluydu. Hayatım kusurluydu. Geçmişim kusurluydu. Belki de kusur kelimesi sözlükte olmasa yazar beni görünce bunu sözlüğe eklerdi.

Tadımın iyice kaçtığını hissettiğimde yutkundum. Dudaklarımı ıslatıp kahve elime aldım ve tatlımı yemeden ayağa kalktım. Hesabımı ödedikten sonra dışarı çıktım.

Soğuk hava yeniden bedenime nüfuz etmeye başlamıştı. Hayatımda ilk defa rüzgarı seviyordum. Bana yaşadığımı ve yaşadığım her şeyin gerçek olduğunu hissettiriyordu.

Elimdeki karton kahve bardağına parmaklarımı iyice sarıp yolun kaldırım kısmına geçtim ve Mirza’yı beklemeye başladım.

Annem ne yapıyordu? Onu çok merak ediyordum ancak kafamdaki sorulara cevap bulmadan onu buraya getirtemezdim.

Mirza ve Agâh Bey’in beni neden kurtardıklarını öğrenmem gerekiyordu. Ne yapacaksam ondan sonra yapacaktım.

Geçip giden hayatı izlerken içimde yine bir burukluk hissetmiştim. Burukluktan öte eksiklikti.

Önümden bir çift ve küçük bir kız çocuğu geçti. “Babacığım seni çok seviyorum!” diyerek babasının bacağına sarıldı küçük kız. Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu.

Seni küçük şeytan! Neden geberip gitmedin?

“Babanı rahat bırak ama kızım. Otuz yaşındaki adamı oyun parkında peşinde koşturdun resmen. Ben bile babanı bu kadar peşimde koşturmadım.” dedi kızın annesi. Kız kıkırdadı.

TUTSAK Where stories live. Discover now