eight

121 22 51
                                    

Hyunjin tekli koltuğunda oturmuş bir ayağını sallayarak saatin 3ü geçmesini bekliyordu.

Pembe kahküllüyle saat 3ten sonra sahile gitmek için anlaşmışlardı fakat Hyunjin için zaman geçmek bilmiyordu. Koltukta otururken bir yandan da duvardaki saate kitlemişti gözlerini, sanki deminden beri 2'yi 10 geçiyordu.

"Sikeyim, zaman mı durdu? Ne bu yavaşlık?"

Kendi kendine konuşan sarı saçlı, sinirle ayağa kalkıp mutfağa ilerlemişti. Tezgah da duran kirli bardağı alıp çeşmeden su doldurdu. Birkaç yudumda bardakta ki suyu bitiren genç buzdolabından aldığı naneli çikolataları ağzına atıp tekrar salona dönmüştü.

Zaman gerçekten yavaş mı ilerliyordu yoksa Hyunjin, Seungmin'i görmek için fazla mı sabırsızdı? Bu aslında dersin bitmesini bekleyen ve sürekli kaç dakika kalmış diye saate bakan öğrenciyi andırıyordu. 40 dakika da bir teneffüs olurdu ama öğrenci yine de her defasında ilk teneffüsmüş gibi sabırsızca beklerdi o anki tenefüsünü. İşte Hyunjin için de durum böyleydi, Seungmin'i her gece barda görmesine rağmen sabırsızca bekliyordu şuanki buluşmalarını. Peki onu bu kadar sabırsız yapan şey neydi? Özlem miydi? Bunun cevabı ise sadece sarı saçlı gençte vardı.

Koltukta uyuya kaldığını fark eden genç saate baktığında 3 buçuk olduğunu gördü.

Gözlerini kocaman açıp hızla ayağa kalktı ve üstüne lacivert gömleğini giyip altına da her zamanki kot pantolonunu giymişti. Saçlarına da kendince şekil verdikten sonra son olarak telefonunu alıp evden çıkmıştı.

Motorunun yanında uyuyan kediye gülümseyip başını nazikçe okşadı genç. Acelesi olmasaydı belki marketten mama alıp verirdi fakat şuan hiç sırası değildi.

Kaskını taktıktan sonra motorunu çalıştırıp, Seungmin'in evine doğru sürmeye başlamıştı.

Eve geldiğinde zili çalıp çalmamak arasında kalan sarı saçlıyı camdan ona seslenen Seungmin kendine getirmişti.

"İçeriye gel, hazırlanmam uzun sürer."

"Gerek yok, beklerim ben."

"Uzatma sarı papatya, kapıyı çal abim açar."

"Ama-"

"Çabuk ol, üşüteceksin."

Kendisine söz hakkı bile tanımayan pembe kahküllü camdan kafasını çekip içeriye girmişti bile. Hyunjin ise mecbur çalmıştı kapıyı.

Karşısında gördüğü Minho ile yutkunurken ne diyeceğini bilemeyerek baktı ona.

"Hyunjin?"

"Ah selam."

"Hayırdır, bir şey mi oldu?"

"Şey Seungmin ile planımız vardı da, onu almaya gelmiştim."

Sarı saçlının dediği şeyle kaşlarını çatmıştı Minho. Kollarını göğsünde birleştirerek baktı karşısındakine.

"Son zamanlarda da Seungmin ile pek yakınsın."

Hyunjin gerginlikle yutkunup gözlerini kaçırmıştı Minho'dan. Aslında yanlış yaptığı bir şey yoktu ortada, evet belki şu sıralar Seungmin ile normalden daha yakındılar ama aslında hâlâ mesafeliydiler.

"Seungmin istedi, kafasını dağıtmak istiyormuş da. Bilirsin onu, sürekli beni bir yerlere sürükleme peşinde."

bite me | hyunminWhere stories live. Discover now