12- Hırsız

23 4 5
                                    

        Keyifli okumalar.

        *******

   Zihnimin pusu yerini yavaşça berraklığa bırakırken kulaklarımın uğultusu da dinmeye başlamıştı. Duyduğum sesler anlam kazanamaya başlarken en son neler olduğunu hatırlayışımla gözlerimi açmaya cesaret edemedim. Yattığım sert yerde baygın numarası yaparak onları dinlemekle yetindim. 

   "Ateşi var prens Darian. Lakin nedenini bulamadık. Soğuk aldığını tahmin ediyoruz." diyen sesle biraz olsun rahatladım. An azından yaramı bilmiyorlardı. En azından buna kılıf uydurmak zorunda değildim.

   "Tahmin ediyorsunuz!" derken sesinin asla yüksek değildi. Ama öyle bir iğneleme, öyle bir sinir vardı ki o seste benim bile kalkıp kaçasım gelmişti. "Senin işin tahmin etmek mi şifacı? Yoksa bulmak mı?"

   Bu adamın şifacılarla sorunu vardı. Başka açıklaması olamazdı.

   Muhtemelen sinir, utanç ve korkuyu aynı anda yaşayan şifacı konuşmazken burada olduğunu yeni öğrendiğim kuzenim araya girdi. Çoktan uyandığımı da anlamış olmalıydı. "Prens Darian, kardeşim bu durumu nadiren yaşar. Dayım Evran bunun nedeninin Elina'nın yapısıyla ilgili olduğunu söylemişti. Toparlaması uzun sürmez."

   Kısa süren sessizlik boyunca ortamı daha da kızıştırdığını düşündüğüm ateş çıtırtılarını prens "Peki." diyerek böldü. "Uyandığında o ne yapacağını bilir. Yine de bir şeye ihtiyacınız olursa haber verirsiniz."

   Ilgar'ın zoraki teşekkürünün ardından gelen ayak sesleri sonrasında başka ses çıkmayınca tek gözümü açarak etrafı kolaçan etmeye çalıştım. Ancak göz kapaklarım birbirinden ayrıldığı an gördüğüm ilk şey kuzenim olunca yüzümü buruşturarak diğer gözümü de açtım. Madem herkes gitti niye söylemiyorsun? Uyuz işte.

   "Uyandın mı numaracı?"

   Yattığım sert yataktan doğrulmaya çalışırken çemkirmeyi eksik etmedim. "Ne numarası be! Ben gerçek gerçek bayıldım burada."

   Kollarını bağlayıp yerden hayli yüksek olan yatağa yaslanırken en ciddi bakışları yerleşti harelerine. "Yarana hiç bakmadın değil mi?"

   Halsizliğim yüzünden zar zor kalkıp ayaklarımı aşağı sarkıttım. Derince nefes verirken yaptığım sorumsuzluk için kendime tekrar tekrar kızdım. "Yarama baktım. Ama zehirli olabileceği ya da zehrin bir anda etki edebileceği hiç aklıma gelmemişti."

   "Niye, şifacı değil misin sen? İşin ne?" diyerek prense gönderme yapınca konunun uzayacağını anlayıp başımdan savmaya çalıştım.

   Elimi yara olan koluma götürüp yaranın çevresini hafifçe ovdum. "Çok ağrım var ve kafam yerinde değil. Yani seni hiç çekemem Ilgar."

   Siyah deri ayakkabılarımı önüme getirerek "Ne yapayım sana?" diye sordu. 

   Bana hangi şifanın iyi geleceğini düşünürken aklıma büyükannemin gelirken verdiği iksirler düştü. Zehre en etkili onlardı. "Duvarda asılı bez çantanın içindeki şişelerden birinde koyu mor sıvı olacak. Onu bana getirirsen çok iyi olur. Ben şimdi bu halde çıkmayayım dışarı." 

   "Tamam. Bekle sen." deyip dışarı çıktığında bulunduğum yeri inceleme fırsatım oldu. Taş duvarların üç tarafını kaplayan rafların olduğu oda bana Evran'ın çalışma odasını anımsatırken incelemeye devam ettim. İki duvarın rafları tamamen eski ve yeni deri ciltli kitaplarla doluyken birinde boy boy dizili, içi renkli sıvılarla dolu şişeler vardı. Dikdörtgen odanın bir ucuna, rafların önüne ahşap masa diğer ucuna yattığım yatak yerleştirilmişti. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 03 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Büyücüler ÇağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin