3.Bölüm : SAHTE.

Start from the beginning
                                    


(BİR SAAT SONRA)

(Mathbonus - There Is Light in Us)

Evden uzaklaşalı bir saati geçmişti. Annemi Aziz Ata'nın evli ağabeyi Deha Yener ile evimizin büyük kış bahçesinde dudak dudağa görmek hayatımın en büyük travmaları arasında yerini alırken bir hışımla çıkmıştım oradan. 

Annem veya Deha Yener bana yetişemeden ayakkabı dolabındaki sırt çantamı sırtıma taktım ve bilinmezliğe doğru koşar adım uzaklaşmaya başladım. Sokağın sonuna doğru koştuktan sonra hiç durmadan, nereye gittiğimin ve ne yaptığımın bilinçsizliğinde caddenin karşısında kalan parka daldım. Ağaçların arasından geçtim, büyük basketbol sahasını geride bıraktım.

Kulaklarımda hissettiğim sessizlik uğultusu içimdeki bağırma isteği ile birleştiğinde öfkeden ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Kafamın içinde dönüp duran görüntüler öyle zıt ve öyle tezattı ki yaşadığım olayın gerçekliğine inanamıyordum. Bir yanda kızını korumak ve hiddetini göstermek için kocasının kafasını pilav tabağına yapıştıran o kadın ve bir yanda evli bir adamla yakınlaşan o kadın... 

Annem bu hale gelmiş olamazdı. Benim hayatımda gördüğüm en güçlü kadın, hayattaki en büyük örneğim bu hale gelmiş olamazdı...

Partiler, parti ışıkları, renkli aydınlatmalar ve konfetiler...

Para... Daha fazla para ve daha fazla para. Şık elbiseler, davetler, kadehler ve iltifatlar...

Sahte dünyanın sahte renkleri...

Kutlamalar, havai fişekler, müzikler, ve elbette yine... Konfetiler.

Parıltılar, ışıltılar, altın işlemeler ve gümüş kaplamalar...

İnsanın ruhunu kör eden yansımalar...

Sahte sevinçler...

Hayatın anneme getirdiği başarı ve şans onu tümüyle değiştirmiş olabilir miydi? Kutlamalar ve parıltılar gözlerini kör etmiş olabilir miydi? Bu kadar mı kaybetmişti kendini? Bu kadar mı kaybolmuştu konfetilerin arasında? Havai fişeklerin altında dans ederken mi unutmuştu kim olduğunu, asıl kimliğini, ruhunu? Sayılar arttıkça kadehler kaldırılmıştı, müzik sesleri yükselmiş ve iltifatlar çoğalmıştı. Renkli aydınlatmaların yansımaları ruhuna işlerken koruyamamış mıydı benliğini? Kalbinin içindeki gururun yerini konfetiler mi almıştı?

"Allah kahretmesin!"

Ağzımdan çıkan sessiz haykırış ayağıma takılan taşaydı. Beni sendeleten taşa bir tekme savurduğumda fark ettim ne kadar zaman geçtiğini ve evden ne kadar uzaklaştığımı. Telefonum çalıp duruyordu, telefonum hiç susmuyordu.

"KIRK YEDİ CEVAPSIZ ÇAĞRI. ON SEKİZ MESAJ."

Derin bir nefes aldım. Parktan çoktan çıkmıştım, parkın önünde uzanan uzun caddeyi de geçmiş, o caddenin sonunda kalan geniş ve ağaçlı koşu yoluna ulaşmıştım. Beni nihayet ayağıma takılan o taş durdurduğunda nefes nefeseydim. Buraya ne kadar hızlı geldiğimi ve ne kadar zaman geçtiğini bile bilmiyordum ama öyle güç nefes alıyordum ki yere doğru eğilip olduğum yerde oturmak ve soluklanmak zorunda kaldım. Geniş koşu yolunun ortasında bir yerde oturup soluklandıktan sonra cebime attığım telefonumu bir kez daha çıkardım.

Cevapsız çağrılar ve mesajlar giderek artıyordu...

"ELLİ İKİ CEVAPSIZ ÇAĞRI. YİRMİ DÖRT MESAJ."

Mesaj ve arama bildirimlerini yukarıya doğru kaydırdım ve rehberime girdim. Gecenin bu saatinde konuşmam gereken tek bir kişi vardı ve o kişi evli ağabeyini annemle sarmaş dolaş gördüğüm Aziz Ata'dan bir başkası değildi... Gözlerim saate kaydı. Saat gecenin 2'sini biraz geçmişti. Acaba uyuyor muydu? Uyuyorsa bile uyanmalıydı, burada ciddi bir durum vardı.

BUL BENİWhere stories live. Discover now