Bölüm 2: Büyülü Harita

Start from the beginning
                                    

Eira'yı anımsadığım sırada, kalbimde bir sızı belirdi. Onu özlediğim veya ona kırgın olduğum için değildi bu. Yaşasaydı, her şeyin başladığı o sene Cyra'nın tarafını seçmeseydi her şeyin çok daha farklı olabileceğini bildiğimdendi. Ama kahinlerin ve kehanetlerin de bize öğrettiği gibi, tüm yaşanmışlıkların bir amacı vardı.

''İyi misin?'' diye sordu Zaiden atını yavaşlatarak. ''Yüzün soldu bir anda.''

Başımla onayladım. Gözleri bu sefer Kairon'a kaydı. ''Anlat bakalım Kai, kaç yaşındasın? Neden bir gezgin oldun? Bize aşağı yukarı ne zaman ihanet edersin?''

Kairon arkamızdaki atını hızlandırıp ikimizle aynı hizaya getirdi. ''Gezgin hayatında günleri saymak biraz zordur ancak sanırım yirmi beş yaşındayım.''

''Yirmi beş mi?'' diye sordum şaşkınlıkla. Çok daha küçük görünüyordu.

Başıyla onayladı ve gülümsedi. ''Saçlarımın beyazlığı yüzünden herkes daha küçük göründüğümü söyler. Gezgin olma sebebimse basit, anne ve babam her kimseler, doğduğumda rastgele bir ev seçip kapılarına bırakıp kaçmışlar. Ben de belli bir yaşa gelene kadar o evde büyüdüm. Ancak hiçbir zaman oraya ait hissedemedim. Ait olabileceğim bir yer arıyorum.''

''Nerede doğdun?'' diye sordu Zaiden.

''Ocreya.''

İçimden güldüm. Doğru tahmin etmiştim. Bu kadar bembeyaz saç ve ten ancak saf Ocreya kanı olabilirdi.

''İhanet konusuna gelirsek de,'' diye mırıldandı Kairon. Sesi alçak olsa da konuşması kendine güvenliydi. ''Size ihanet etmeyeceğim.''

Anında Zaiden'la birbirimize bir bakış fırlattık. İkimiz de bu kelimenin anlamını çok iyi biliyorduk. Normal bir insanın kaldırabileceğinden çok daha fazla ihanet görmüştük. Hem kendimize karşı hem de tanıdıklarımıza karşı işlenen onlarca ihanete tanık olmuştu bu gözler. Herkes, herkese ihanet edebilirdi.

''Dövüşebiliyor musun?'' diye sordum konuyu değiştirerek.

''Eh işte,'' diye yanıtladı ve uyluğundaki bıçağı işaret etti. ''Bıçak kullanabilirim ve fırlattığım şeyleri isabet ettirebilirim ama kılıç dövüşü yapamam.'' Gözleri belimdeki gümüş renkli, işlemeli kabzaya takıldı. ''Dengede tutabileceğimi bile sanmıyorum.''

Kairon bir savaşçı değildi. Bir asker de değildi. Casus olmak için fazla beceriksiz ve sakar birine benziyordu. Ancak ağzı laf yapıyordu. Kesinlikle kendisini sevdirmeyi bilen, farklı insanlarla anlaşabilen biriydi. Bu da gezgin olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Muhtemelen onunla birkaç saat muhabbet etsem, bunu söylemesine bile gerek kalmadan bir gezgin olduğunu anlayabilirdim. Gerçi dış görünüşünden de az çok belli olduğu söylenebilirdi.

''Bir soyadın var mı?''

Yutkunarak ileri geri kıpırdandı. ''Gezginlik serüvenim boyunca o kadar çok isim değiştirdim ki, beni büyüten ailenin bana verdiği soyadın ne olduğunu hatırlamıyorum bile. Hem, insanların tek bir isimle hayatını geçirmesi çok saçma. Binlerce farklı kimliğe bürünebilecekken neden tek kişi olarak yaşayayım ki? İsimler anlam taşır. Güç taşır. Güçlü bir isim ise tehlike demektir.''

''Yani yarın sana sümüklü böcek diye seslensek umurunda olmayacak mı?'' dedi Zaiden sırıtarak.

''Telaffuzu biraz uzun ama hayır, umurumda olmaz. İnsanların bana nasıl seslendiklerini pek umursamam. Benim için önemli olan yeni insanlar tanımak ve yeni yerler görmektir.''

Sonsuz Orman'ın kuzeydoğusuna yaklaştığımızda bir tepeye ulaştık. Saatler süren at yolculuğumuzun ardından gözlerim bir ateş kaynağı, bir kulübe görmek için umutla etrafta dolaştı. Bu tepe, ormana varmadan önce dinlenme noktası bulmamızı sağlayacak son noktaydı belki de. Üstelik, saatlerce yürümemizin ardından, göçler yüzünden artan uğrak hanlarına yaklaşmış olmalıydık. Sırtlarımızı dinlendirebileceğimiz, karnımızı doyurabileceğimiz bir yer o kadar da uzak olamazdı.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Where stories live. Discover now