İçeriye son olarak giren kişiye döndü tüm bakışlar. Cüneyt, kimin geldiğini hissetmiş gibi ayağa kalkmıştı.

O ise Cüneyt'in yanına kadar gelmiş ve Cüneyt'e kocaman sarılmıştı. Buradaki herkes birbirinin kardeşiydi. Her ne kadar birbirlerinden pek haz etmeselerde hepsi birbirlerine saygı duyar ve arkalarını kollardı.

İstisnalar dışında.

O, bir istisnaydı.

İstisnalar ise kaideyi bozmazdı.

"Cüneyt abi, hangi rüzgar attı seni buraya? Genelde buraya uğramazdın." Onun sorduğu soruya cevabı arkada duran Poyraz verdi.

"Biz de sorduk da cevap vermedi. Seni çağırdı geldiği gibi." Poyraz'ın dedikleriyle yüzünü tek eliyle sıvazladı ve siyah saçlarını geriye attı.

Dağınık duran hacimli siyah saçları arkaya düşerken çekici bir hareketle gözlerini kıstı ve elindeki kaskı yanındaki masaya bıraktı.

Cüneyt ayağa kalktığında ve ilerlediğinde onun peşinden gitti. Uzun zamandır Cüneyt abisini görmüyordu. Şimdi uzun zamanın ardından ona neler söyleyeceğini merak ediyordu.

Cüneyt'in en son gördüğü halinin değişmediğini anladı. Onu hiç tanımıyormuş gibi tekrardan inceledi.

Sıfıra vurulmuş saçları, kesik dolu yüzü, korsan bandanasıyla kapatılmış kör gözü ve uzun boyu...

Cüneyt Zalim.

Narin'in sahibi, Narin ise hepsinin yuvası.

Cüneyt Zalim.

İnsanı tek bakışıyla hizzaya getiren, bir iyi bir kötü olan bir adamdı. O, Cüneyt'i hep bir ağabey bilmişti. Cüneyt de onu hep oğlu gibi sevmişti.

Ama Cüneyt'in sevdiğini Zalim hiç sevmezdi. Onu da sevmiyordu. Zalim, zalimliğini Cüneyt'in en sevdiği insanlardan çıkartıyordu.

"Abi, ne oldu?" Geldiği gibi sorduğu soruyu yinelemişti. Israrla soruyordu bu soruyu çünkü bir şey olmuştu.

"Narin öldü." Cüneyt'ten duyduğu iki kelime onu da sarsmıştı. Cüneyt'i bile konuşturacak acı ölümün sarsıcı gerçeğiydi. Narin, Cüneyt'in sevdiği kadındı. Bir hafta önce ölmüştü. Sevgilisi, aşkı, her şeyi olan Narin'ini bir hafta önce kara toprağa feda etmişti.

Son anlarını bile göremediği eşinin arkasından tek damla göz yaşı dökemiyordu. Onun yerine kızı döküyordu.

"Başın sağ olsun." Ne denir bilemiyordu. Şu an onu anlayamayacağı biliyordu. Ona yardım edemeyeceğini, ağlamasını sağlayıp rahatlatamayacağını biliyordu. Bu yüzden tek dediği içten bir "Başın sağ olsun."du.

Cüneyt bir daha konuşmadı. Tek söylediği şey Narin'in ölümü olmuştu.
Onun dışında geri sessizlik yeminine dönmüştü.

"Yapabileceğim bir şey var mı?" Onun sorusuyla Cüneyt yavaşça kafasını salladı. Ellerini cebine yerleştirdi ve Cüneyt'in söyleyeceği şeyi bekledi.

Cüneyt sustu, yeminine geri döndü ve sustu. Konuşmak yerine eline bir kağıt tutuşturdu. Bunun bir mektup olduğunun farkına Cüneyt gittikten sonra varacaktı.

Cüneyt, oğlu gibi gördüğü çocuğa son kez sarıldı ve odadan çıktığında kapıda bekleyen diğer çocukları umursamadı. Onların arasından geçip gittiğinde ise rahat bir nefes alabilmişti.

PeydaWhere stories live. Discover now