6. Alış-veriş günü

561 128 157
                                    












Garip bir gündü açıkçası. Hislerimi adlandıramadığım, boşlukta savrulup gittiğim o lanet günlerden birindeydim ve korkmadan edemiyordum.

Çünkü bu yokmuşum hissiyatı veriyordu ve bununla başa çıkmak sandığımdan daha zordu. Üzgün müyüm, mutlu muyum diye düşünmek ruhumun bedenime uzaktan bakması gibi hissettiriyordu.

Ruh hâlim tarif edebilecek kelimelerim kısıtlıydı. Sadece dehşet bir hüzünün içinde olmadığımı biliyor olmak yüreğime su serpiyordu.

Taehyung'un gidişinden bu yana dört gün geçmişti ve yaptığım tek şey eşyalarımı toplamak- zaten çok azdı, bir de kardeşime yemek yapmayı ve temizliği öğretmekti.

"Patatesleri kızartırken dikkatli ol, bebeğim. Uzun kollu giy, yağ sıçramasın. Canının yanmasını istemiyorum"

Hoshi çatılı kaşlarıyla çok ciddi iş yapıyormuşuz gibi beni dinlerken başını sallamayı unutmuyor, bazen de çok sıkıldığından olsa gerek oflayıp pufluyordu.

Bu tatlılığına karşı dudaklarımı birbirine bastırdığımda, "İzlemesi bile yordu beni. Günde üç kere yemek pişiriyorsun. Yıllardır tüm bunlarla uğraşıyorsun. Yardım etmediğim için üzgünüm" dedi.

Düşünceli kardeşimin gerçek üzüntüyle söylediklerine karşı gülümsemiş, ocağın altını kapatarak küçük alfama dönmüştüm.

Yanaklarını mıncırarak, "İleride omegana yardım edersin, ödeşiriz" deyip gülümsemesini sağladığımda kapı aynı dört gün önceki gibi gürültüyle açılmıştı.

Ellerimi kardeşimin yanağından çektiğimde babam nefes nefese mutfağa girdi. Benim korkuyla, babamın heyecanla gözleri parlıyordu.

Aramızdaki fark hep buydu. Babam dışarıdan aynı gözüksek bile hislerimiz beni öldürecek derecede farklı ve can acıtıcıydı.

O ne zaman mutluysa ben mutsuzum demekdir. Zira babam zebani misali benim mutluluğumla beslenir, oğlunu derin hüznün içine terk ederek gençleşirdi.

"Hazırlan çabuk. Bay Kim seninle dışarıya çıkacakmış. Yemek yiyip sonra da alış-veriş yapacaksınız"

Gözlerimi kırpıştırarak babama baka kaldığımda, "Hadi!" diyerek beni transtan çıkarmıştı. Alış-verişi beraber yapacağımızı biliyordum fakat yemek yemeği şimdi duyuyordum. Nereden çıkmıştı bu?

"Baba, ne lüzumu var yemek yemenin?"

Korkudan değil de, heyecandan hızlı atan kalbim gitmemin mantıksız olduğunu haykırıyordu içimden. Çünkü ne zaman alfayla bir araya gelsem garip garip hareketler yapıyordum.

"Bay Kim ne derse o! Sana mı soracağız?"

"Baba! Ağabeyime sesini yükseltme!"

Evde anbean artan gerginlikten ötürü kendimi sorumlu tutuyordum. Gerçekten de bu evden gitmem en iyisiydi galiba. Zira hep kavgaların sebebi bendim.

Hoshi'nin kolundan tutarak, "Sorun yok, sen git derslerini çalış. Ben de hazırlanıp çıkayım" dediğimde itiraz edeceğini biliyordum.

Bu yüzden hızlıca terk ettim mutfağı. Odama koşar adımlarla vardığım gibi kapıyı kapattım. Nedense kalbim kuş gibi çırpınıyordu.

Ondan hoşlanmak değildi bu adlandıramadığım hareketlerim. Sadece hayatımda ilk kez farklı bir döngüye girmek afallamıştı.

Başımı yana sallayarak düşünmeyi sonraya bıraktım. Zaten hep düşünüp dururdum. En sonunda da kafayı yediğimde sabah olduğunu fark ederdim.

Ophira TaekookUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum