Beyaz mersin çiçekleri, beyaz zambaklar, beyaz güller, beyaz orkideler, beyaz papatyalar, beyaz karanfiller...Hepsi düğünlerinde tutamadıkları bir buket çiçeğin hüznünü getiriyordu. Myrtha beyaz çiçeklerin süslediği bir çift küçük dal parçası ile dans ederken bir yandan vilileri mezarlarından kaldırmaya ve gece dansına çağırmaya koyuldu.

Konu vililerin dansı olduğunda, dans kelimesi sakın ola ki size neşe, umut ve mutluluğu çağrıştırmasın. Hayalet Kraliçe Myrtha'nın dansı ruhaniydi, buz gibiydi, tüyler ürperticiydi ve tamamen cansızdı. Vili kraliçesinin gece dansına çağrısıyla birlikte ölü kızların ruhları mezarlarından kalkmaya başladı. Onlar etraftayken kimseden mutlu bir ses çıkamaz, kimse neşe dolu kahkahalar atamaz, kimse gökyüzüne umutla bakamazdı. Vililerin dansı başladığında her şey soğuk, her şey karanlık, her şey hüzünlüydü.

Vililer adım adım süzülerek mezarlarından uzaklaşırken beyaz bir tülle örtülü başları, kraliçelerine saygılı bir şekilde eğildi. Elleri göğüslerinde bir kucak boşluk olacak şekilde kesişmişti. Çünkü rahimlerde hiçbir hayatın doğamadığı zavallı kızlar; hiç doğmamış, hiç var olmamış bebeklerini kucaklarında taşıyorlardı.

Myrtha elindeki mersin dallarını yere attı ve çıplak, ölü ve soğuk elleriyle dansına devam etti. Ruhani ve korkunç bir dansın yarattığı zarif ve hüzünlü trajik güzelliğe bir bir katılmaya devam eden vililer sıra sıra dizildiler ve Myrtha'nın etrafını çevreleyerek onu merkezlerine aldılar.

Onlar danslarına devam ederken gece ilerledikçe sis etraflarını çevreledi ve bütün ormanı sardı. Artık göz gözü görmüyordu neredeyse.

Ancak hepsi biliyordu ki bu gece diğerlerinden farklıydı. Bu gece yalnızca sabah çanlarına kadar hüzünlü danslarını edip mezarlarına geri dönecekleri türden bir gece değildi. Bu gece sadece hüzün yoktu.

İntikam vardı.

Çünkü hepsi yanlarına katılan yeni mezarı fark etmişlerdi. Hepsi bu aralarına katılmak üzere olan yeni ruhun hüznünü ve huzursuzluğunu hissedebiliyordu. Vililer sabırsızlıkla danslarını bitirip oldukları yerde taş gibi hareketsiz kaldılar.

"Siz de fark ettiniz mi?" dedi vililerden biri "Yanımızda yeni bir mezar var."

"Şu mezara bak! Ne kadar sade ve çirkin!"

"Ormanın karanlığında neredeyse hiç fark edilmiyor bile!"

"Yeosang Kennenberg."

"Kim bu hüzünlü ruh?"

"Zavallıcık. Kim bilir ne oldu ona?"

Karanlıktaki ıssız mezar ormanın en derinlerinde, tanrının terk ettiği yere kazılmıştı. Kimse böyle terk edilmeyi hak etmezdi. Ancak Yeosang'ın mezarı tanrının ve insanlığın unuttuğu bir noktada duruyordu. Sanki asla bulunmaması için özel bir çaba sarf edilmişti. Vililer teker teker mezarın başına toplaştı.

"Onu çağıralım." dedi Myrtha. "Bu zavallı acınası ruhun acısına ortak olalım ve intikamını bu gece alalım."

Vililer hep birlikte bu fikri onayladı. "Evet! Evet! Hadi onu çağıralım!"

Bununla birlikte bütün vililer sıra sıra dizilip Yeosang'ın mezarını çevrelediler. Myrtha eline yeniden mersin dallarını aldı ve ellerini yukarı kaldırdıktan sonra süzülerek adımlarını teker teker mezardan uzaklaştırdı. Her bir adım uzaklaşışında mezarından kalkan bu hüzünlü ruh yavaş yavaş bir viliye dönüşüyor ve adımlarını bir bir hayalet kraliçeye yaklaştırıyordu. Kolları hâlâ mezara yatırıldığı gibi göğsünde kesişmiş bir şekilde duruyor, parmak uçları hâlâ omuzlarına dokunuyordu. Gözleri kapalı, başı sanki derin bir uykudaymış gibi önüne düşmüştü. Ancak Myrtha ona bir kere dokunduğu an bir anda uyanmış gibi başını kaldırdı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 21 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

giselle ou les willis || sansangWhere stories live. Discover now