Chapter I

140 19 31
                                    

ACT I

Bundan dört yüz altmış beş yıl, altı ay ve on sekiz gün önce, Ren Nehri'nin kıyısında güneşli bir sonbahar sabahıydı. Rhineland kalesinin tepeden baktığı bu küçük taşra kasabasında Eylül ayının gelip çatmasıyla üzüm hasadı başlayalı çok olmuştu ve kasabada hasat şenlikleri de başlamak üzereydi.

Silezya'nın bu küçük kasabasında yaşayanlara soracak olursak yılın en sevdikleri zamanı şüphesiz bağbozumu zamanıydı. Aynı zamanda eylülün ilk iki haftası, Rhineland kasabasını ayağa kaldıran, evvel zamandan beri hep beraber kutladıkları hasat şenlikleri ve bayramıydı.

Kasaba ahalisi Eylül ayında şenlikler düzenler, sonbahar kraliçelerini ve krallarını seçer, dans eder ve şarkı söylerlerdi. O gün de kasaba meydanında şenlik ateşi yakılacak, Fanouel Şapelinde kurdelelerle süslü bir güz ağacı dikilecek ve oyunlar sergilenecek ve dans edeceklerdi.

Bu kendi halinde mutlu mesut yaşayan küçük insanlara en bolluk bereket içindeki kralların bile imrenmemesi elde değildi. Küçük insanlarla dolu küçük bir köyde günler birbirinin aynı geçse bile her günün mutlu ve neşeli geçtiği bir gerçekti. Herkesin birbirini sevip saydığı bu sevimli, sessiz ve samimi köyde insanlar sihre inanır ve çocuklar peri masallarını dinleyerek büyürdü.

Bütün yemekler birinci elden gelirdi. Meyveler dalından, sebzeler topraktan, et ve süt çiftlikten gelirdi. Eminlerdi ki krallar bile her gün bu kadar zengin öğünler yemiyordu.

Ne kadar zengin olurlarsa olsunlar bu kasabanın insanı olmadığı sürece hiç kimse şarkı söyleyip dans ederken bu insanlar kadar eğlenmeyecek, ne meyveleri ne şarapları bu insanların meyveleri ve şarapları kadar lezzetli olamayacaktı.

Bu fakir ama mutlu insanları kıskanmamak elde değildi.

Soyluluk unvanını yeni kazanmış Silezya Kontu Albrecht San Salians'ın hissettiği tam olarak buydu.

Bu küçük insanları hayranlıkla izliyordu. Onları izlerken asıl fakirin ve sefilin kendisi olduğunu hissediyordu. Rhineland Kalesi'nin demir parmaklıklarından mutlu insanların özgür hayatlarını uzaktan seyrediyordu. Ah, onlardan biri olmayı ne de çok istiyordu!

"Üzüm hasadı başlayalı ne kadar oldu, Wolfie?"

"Bir hafta oldu, efendim."

San yakınlardan ellerinde salkım salkım üzümle dolu büyük sepetlerle kahkahalar atarak geçen iki köylü genç kızı görünce başını eğip tekrar çalıların arasına saklandı. Elbette ki çok saygıdeğer asilzade Silezya Kontu Albrecht San Salians'ın bu aşağı taşra kasabasında olduğunu kimse bilmiyordu.

Köylüler tarladan topladıkları ekinleri kimisi sırtında kimisi ellerindeki sepetlerle taş yol boyunca taşırken kahkahalar atarak gülüyorlardı.

"Sence aralarına sızsam beni tanırlar mı?" diye sordu San başını çevirip.

"Bu korkunç bir fikir, efendim." diye cevap verdi yaveri Wolfgang.

"Hadi ama Wolfie. Beni tanımazlar bence. Sadece bir günlüğüne ne olacak ki? İzin ver bir günlüğüne onların mutluluğundan tadayım."

"Eğer aileniz öğrenirse bunun suçlusunun ben olacağına emin olabilirsiniz, efendim. Benim size izin vermem hiçbir şeyi değiştirmeyecektir."

San gözlerini devirirken derin bir of çekti. "Anneme söylemezsin olur biter. Onların öğreneceğini nereden çıkardın? Aşk olsun, ne zaman senden bir şey rica edip yüzünü kara çıkardım?"

"Babanızın atını çaldığınızda, efendim."

"Ama-"

Wolfgang genç konta itiraz etmesi için fırsat vermeden devam etti. "Ve babanızdan habersiz bahar şenliklerinde okçuluk yarışına katıldığınız zaman."

giselle ou les willis || sansangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin