Chapter X

34 11 15
                                    

Gecenin geç ve kasvetli saatlerine doğru ilerlerken hava soğumaya ve köyün etrafını çevreleyen antik ormanın yalnızca gece ortaya çıkan ruhları da yavaş yavaş uyanmaya başlıyordu. Yalnızca gece yarısından sonra ortaya çıkan bu huzursuz ruhlar şüphesiz en hüzünlü ruhlardı. Ömürleri boyunca bulamadıkları o mutluluk ve huzuru mezarlarında da bulamamışlar, kanayacak bir kalpleri kalmamıştı. Aşkı ölümünü getiren her talihsiz ruh gibi onlar da öfkeliydi, kinliydi, kalpleri nefret ve intikam arzusuyla dolup taşıyordu. İyilik nedir, merhamet nedir bilmezlerdi. Çünkü yaşarken hiç öğretilmemişlerdi veya kendi iyilik ve merhametlerine karşılık bulamamışlardı. Gözleri yaşarken yalnızca yalan, hile, açgözlülük, kıskançlık ve dalavere görmüştü.

Sevmeyi denemişler ve bu ölümlerini getirmişti.

Bu peri masalında iyiler mutlu sona kavuşamıyordu. Çünkü gerçeğin en acı tarafı şüphesiz en masum ve en iyi kalpli insanlar en çok acı çekenler olmasıdır. Dünya bir nimet ise hayatın suyunu en çok kötüler ve günahkârlar çıkarır ve iyilere tek bir damlasını bile bırakmazlar. Konu aşk ise işer daha kötüdür.

Yaşarken en masum, en saf, en temiz yürekli insanlar olan bu ruhlar için aşk yalnızca kafalarında kurabilecekleri ateşli bir rüyaydı. Gerçek değildi. Güya olmadığına bizzat kendileri tanık olmuşlardı. Ve o aşk hayalini kurabilecekleri bir hayatları yoktu artık. Onlar ölüydü.

Onlar için artık sadece bu soğuk mezarın taşı ve toprağı vardı.

Onların ölümünü bu kadar trajik yapan yaşadıkları aşkın yalan olması değildi. Bu zavallı kızlar; sevmişti, âşık olmanın tadına bakmıştı, dudakları sıcak ve tutkulu bir öpücüğe tanık olmuştu, parmaklarına bir yüzük geçirilmeden önce 'Evet' demişler, gelinliklerini giymiş, yüzlerini beyaz bir duvak örtmüş, ellerine beyaz bir buket çiçek almışlardı.

Ve o gün son günleri olmuştu.

Kimdi bu zavallı ruhlar, hüzünlü kızlar, ölü gelinler?

İşte buradalar, vililer; onlar ki ihanete uğramış ruhlar, onlar ki kelebek ömürlü kırılgan yürekler... Onlar ne ölüydü ne diri. Zira ihanetin bıçağı bir kere kalplerine saplandı mı ölüm onlar için neydi ki?

Onlara vili diyorlardı.

Peki onlar bugüne kadar neden hep genç kızlar olmuştu?

Cevap için çok düşünmeye gerek yoktu.

Erkekler

İşte erkekler, dedi Myrtha, vililerin asil kraliçesi. Bu kadim dişi ruh her gece mezarından ilk kalkan kişiydi. O ilk viliydi. Ölümsüz bir ruhtu. Ebediyen lanetliydi. En güçlüleriydi.

İşte erkekler, ahmaklar, hayvanlar, domuzlar... Bir farkları var mıdır ki? Biz amansız aşk denizinde yüzerken delicesine âşık gözlerimizle onlara bakıp bu dünyada var olmayan bir aşkın hayalini kurarken onlar bizim gibi kızların delicesine âşık gözlerini bir hiçe saydılar ve kulaklarımıza zehir gibi yalan fısıldadılar. Aradıkları şey masum, tutkulu ve saf bir âşık değil; yalnızca onu her açıdan memnun edecek ve ona annelik edecek şehvetli, itaatkâr, güzel bir kadın. Bir hizmetçi, bir köle...

Katilimiz olduklarından haberleri bile yok. Biz şanslıyız, onların cehenneminden kurtuluşumuz ölümümüzle oldu. Asıl onlarla uzun bir ömür yaşayıp yavaş yavaş ölenlerin vay hâline...

Peki ya biz? Biz öldükten sonra kimse o erkeklere katil demedi.

Peki öyleyse biz neden öldük?

Tabi ya... Talihsizlik... Başka bir şey değil.

Gelinliği hiç olmadığı kadar beyaz ve uzun saçları güzelce toplanmış, başına beyaz güllerden bir taç takılmış, mezarından kalkan güzeller güzeli gencecik ancak kadim ruh, Myrtha, beyaz duvağını yavaşça başından çekti. Eline iki küçük mersin dalı aldı. Sadakatin simgesi...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: 3 days ago ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

giselle ou les willis || sansangWhere stories live. Discover now