Chapter VIII

72 14 15
                                    

Saatlerdir sadece oturup dans edenleri izlediği yerden ayrılıp kasaba meydana doğru yürürken Jongho'nun kalbi korkuyla atıyordu.

Kasaba bekçisinin meydana çıkmasıyla bir tuhaflık olduğunu anlayan köylülerin müziği bir anda kesmesiyle birlikte Yeosang ve San oldukları yerde durup başlarını ona çevirdi.

"Jongho?" Yeosang merakla kaşlarını çattı. "Neler oluyor?"

"Kusura bakmayın," Jongho önce endişeyle Yeosang'a baktı, sonrasında ise San'ın önünde nazikçe eğildi.

"Majesteleri..."

Bu hitabı duymasıyla birlikte San'ın dehşet içinde nefesi kesildi ve iki gözü de şok içinde açıldı. "N-Ne?"

Jongho onu duymazdan gelip endişeyle Yeosang'ın omuzlarından tuttu. Yüzündeki kasvetli hava bu sefer gerçekten Yeosang'ı da tedirgin etmeyi başarmıştı. "Yeosang, korkarım ki görmen gereken bir şey var."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Yeosang.

"Beni bekle." dedi Jongho ve aceleyle taş yolun karşısındaki tahıl ambarında doğru koştu.

San o an içine düştüğü dehşet çukurunun yol açtığı korkuyu yüzünde belli etmemeye çalışırken Yeosang'ın dikkatini dağıtmak ister gibi koluna girdi ve gülümsedi.

"Bu Jonathan'ın nesi var böyle?"

Yeosang gergin bir şekilde güldü. "Biliyorum, bütün bunlar çok saçma, öyle değil mi? Jongho fazla düşünüyor. Ona söyledim ama o çok ileri gitti."

Onlar böyle konuşarak birbirlerinin içlerini rahat tutmaya çalışırken Jongho'nun koşarak tahıl ambarından kınıyla beraber getirdiği kılıcı ikisinin de gözlerinin önüne sermesiyle Yeosang'ın gözleri fal taşı içinde açıldı ve geriye doğru birkaç adım attı.

Jongho'nun sanki önemli bir kanıt gösterir gibi gösterdiği kılıca bakarken Yeosang hayretler içerisinde ve bir o kadar da gergin bir şekilde sordu. "B-Bu nedir? Bunu neden bunu bana gösteriyorsun?"

"Sadece kabzasına oyulu armaya bak." dedi Jongho. "Bu kılıç Silezya Kontuna ait. Albrecht San Salians'a, nam-ı diğer Loys'a." ve hemen arkalarında duran genç kontu işaret etti. "Ona."

Bu suçlamayla birlikte San şok içinde açtığı gözleriyle kimse görmeden başını başka yere çevirdi ve gözlerini Yeosang'dan kaçırdı. Titreyen çenesini ve ellerini saklamaya çalışırken Yeosang ne diyeceğini bilemeden bu absürt duruma karşı sadece güldü. "Hayır." dedi. "Bu imkânsız. Neyden bahsettiğini hiç anlamadım doğrusu."

Ancak o bu durumu absürt ve olanaksız bulsa da bu iddia kasabalıların ilgisini çekmişti.

"Kont mu?"

"Olabilir mi?"

"Bu Silezya Kontu'nun kılıcı mı?"

"Bakayım!"

"Görmeden inanmam!"

Jongho elindeki asilzade kılıcını meraklı kasabalılara teşhir ederken Yeosang acele adımlarla tekrar San'ın yanına geldi ve ellerini omzuna koyarak Jongho'nun elindeki kılıcı gösterdi. "Loys," dedi tekrar bakışlarını gülümseyerek San'a çevirirken. "B-Bir yanlış anlaşılma oldu galiba."

San güldü. Ancak hiç de mutlu değildi. "Bence kesinlikle oldu." dedi bu sözleri onaylayarak. Bu gergin gülüşün arkasında yatan endişe ve gerginliği saklamak imkânsız gibiydi. "B-Bayım," dedi gözlerini Jongho'ya çevirerek. Ardından güven verircesine Yeosang'ın ellerinden tuttu. "Neyden bahsettiğinizi gerçekten hiç bilmiyorum ancak bu sadece ve sadece paranoyak birinden duyulacak bir suçlama."

giselle ou les willis || sansangWhere stories live. Discover now