20

1.5K 158 74
                                    

yıllanmış kitapların, tozlu rafların arasında kalan varlığını sorgular gibi, sorguluyorum yaşadığım olayları. pek bir anlam yükleyemesem de yaşadığım olaylar aslında karmaşık bir örüntüden ibaret. başı, sonu yok. ilerliyor sadece. sorguluyorum ama cevap alamıyorum. hatta bazen o kadar çıkmaza düşüyorum ki, boğuluyorum bu soruların içinde.

fakat en sonunda akışına bırakıyorum.

jeongguk'u öpüyorum ve ondan ayrılıp hiçbir şey demiyorum. jeongguk, yaşadığı şeyden sonra bir süre tepki veremese de, kendini toparlayıp yutkunarak geri çekiliyor. yanakları hafif kızarmış ve boynundaki damarlar az biraz belirginleşmiş. gergin olduğu her halinden belli. fakat benim de ondan farklı bir yanım yok. aynı gerginliği ve heyecanı tüm hücrelerimde hissediyorum.

diyecek pek bir şey yok aslında. jeongguk'a verdiğim öpücük, aramızdaki sözsüz iletişim. bir şeyleri ya yoluna sokacak ya da tamamen rayından çıkaracak. ne olacağı şu an için pek önemli değil fakat ilerisi için aynı şeyi diyebilir miyim, muamma.

saat kaç, ne kadar zamandır burada duruyoruz; bunlara dair bir fikrim yok. bildiğim tek şey, kanımın ters yöne aktığı. içimde inanılmaz bir heyecan ve mide bulantısı var. kusmak istiyorum ama bu tamamen gerginliğimden kaynaklı. jeongguk'u öpen benim, evet, lakin bunun gerçekliği yeni yeni vuruyor. başta 'ne yaptım ben?' diye düşünsem de, şimdi oturup bu durumu konuşmak istiyorum. ancak ne jeongguk'dan ne de benden bir kelime çıkıyor.

sessizce izliyoruz etrafı, gözlerimiz buluşmuyor. konuşmamız lazım, birilerinin bir şeyler söylemesi lazım. fakat ikimizde suskunuz. anın şoku diye düşünüyorum sebebini. fazla üstelemek istemiyorum ama konuşmamak beni daha çok geriyor.

sonra jeongguk içimden geçenleri bir şekilde duymuş olmalı ki, "beni öptün." diyor. dediği şey, az önceki isteğime karşın susmasını istememe sebep oluyor çünkü bu dediği, yaptığım şeyi daha fazla göz önüne sermiş duruma getiriyor.

evet jeongguk, seni öptüm. hem de öyle bir öptüm ki, tarif etmeye kalksam söylediklerim yetersiz kalır. lakin jeongguk, sen de beni, aynı benim gibi öptün. birbirimizi öptük.

beynimden geçen kelimeler ne yazık ki, dilime ulaşmıyor. sessizliğimi sürdürüyorum ama jeongguk konuşmaya devam ediyor. "aldığım en iyi öpüşmeydi amına koyayım."

ben işin ciddiyet boyutunu düşünürken, jeongguk lakayt tavrından geri durmuyor. her zamanki gibi. oysa içinde olduğumuz durumu düşününce cidden can sıkıcı bir halde. onu ilk öptüğüm yer bile düzgün değil. fakat jeongguk'un bu durumu umursar bir tavrı yok.

ne diyeceğimi bilemiyorum. suskunluğum devam ediyor, konuşacak pek bir şeyim yok. jeongguk da bu sefer susmayı tercih ediyor. susuyoruz ikimiz de.

aradan belirli bir süre geçtikten sonra demirlerin önünde bir polis beliriyor. fazla uzatmadan demirlerin ardından, "ziyaretçiniz var." diyor. aslında, ziyaretçin var, demesi gerek çünkü benim jeongguk dışında etrafımda olan kimse yok. merak ediyorum kimin geldiğini. jeongguk da aynı benim gibi meraklı bir şekilde bakmaya başlıyor. polis bir şey dememize izin vermeden konuşmaya devam ediyor. "yalnızca 5 dakikanız var." diyerek olduğumuz yerden uzaklaşıyor.

birkaç dakikanın ardından karşımızda koyu kahverengi saçlı, beyaz tenli bir adam beliriyor. buraya gelirken jeongguk'un taktığı kanguru, şu an onda ve içinde yunjin var. sanırım bu yoongi. yani öyle olması gerek.

yoongi olduğunu düşündüğüm kişi hızlı adımlarla yanımıza ilerliyor. onu gören jeongguk ise hemen ayağa kalkıp demirleri sıkıca tutarak ikisine yaklaşıyor. "jeongguk, şaka yapıyor olmalısın." diyor yoongi. gözlerinde inanamaz bir görüntü var. şaşırmış, belli. acaba jeongguk'un benim yüzümden buraya girmiş olduğunu bilseydi nasıl tepki verirdi, merak edilesi.

merdiven altı Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum