8

2.4K 260 52
                                    

"aptal adam."

sinirliyim. oldukça gerginim ve huysuzum. gecenin bir vakti dışarı çıkıyorum. hava soğuk. hiç sevmem soğuk havaları. nefret ederim soğuk olan her şeyden. ama çıkıyorum işte. ve gel gör ki bunun tek sebebi ise jeongguk.

ömrüm boyunca insanları sikime takmadan yaşayan biri oldum hep. dünya yansa, bir odun da ben atarım kafasında yaşadım. beni bu hale getiren elbette birçok sebep vardı ama sonuç olarak umursamaz adamın tekiydim. biri mi öldü; "tüh ya nasıl oldu", biri kaza mı geçirdi; "geçmiş olsun", birinin başı çok büyük bela da mı; "umrumda değil" vs vs. kısacası ben umursamaz biriyim.

peki şimdi ne yapıyorum? dışarıya sarhoş bir adamı evine götürmek için ayakkabılarımı giymeye çalışıyorum. komik. jeongguk'u tanıyalı henüz iki ay bile olmadı oysaki. şu an ne halde olduğu beni çok ilgilendirmemeli ama yine de yanına gidiyorum. sebebi yok aslında. amacım yardım etmek değil. sanırım ölsün istemiyorum. sonuç olarak çevremde olan tek insan o. onu da kaybetmemeliyim.

anahtarımı ve her ihtimale karşı cüzdanımı alıp ceketimi giyerek evden çıkıyorum. jeongguk uzakta. yürüme mesafesinde gidilecek bir yer değil. mecbur çok öncelerden belki lazım olur kafasıyla kaydettiğim taksi numarasını aylar sonra ilk kez kullanıyorum. ve bekliyorum dışarıda. aradan birkaç dakika geçiyor ama ben her dakika geçtikçe sinirleniyorum. etraf soğuk bir kere, bu bile yeter sinirlenmem için. huysuz biriyim zaten, katlanamıyorum. yine de bekliyorum taksiyi. oysa şimdiye çoktan eve siktir olup gitmem lazımdı. ama bugün diğer günlere nazaran farklı bir gün. yapmam gerekenleri yapmayıp tersine hareket ediyorum. garip.

taksi geliyor çok geçmeden. hiçbir şey söylemeden sadece telefondan gitmemiz gereken konumu gösteriyorum adama. o da sesini çıkarmadan sürmeye başlıyor. gergin hissediyorum az biraz. jeongguk'la ilk defa yüz yüze geleceğiz. her davetini reddettikten sonra böyle bir olayla yüz yüze gelmemiz de oldukça trajikomik. fakat bu durumu fazla düşünmeden yolu izlemeye devam ediyorum. düşünürsem gitmekten vazgeçerim.

uzun süre durmuyorum takside. parasını ödeyip beklemeden iniyorum arabadan aşağı. ellerim ceketimin cebinde etrafta gezdiriyorum gözlerimi ilk başta. barın olduğu yer oldukça renkli ve gürültülü, fakat sokağın geri kalanı bara inat oldukça sessiz ve ışıksız. içeri girip çıkanlar oluyor. kimi biriyle yiyişerek dışarı adımını atıyor, kimi dışarı çıkar çıkmaz bir kenara kusuyor. oldukça rezil ve mide bulandırıcı. tiksinerek bakıyorum her birine. daha fazla beklemeden jeongguk'u bulmak için içeri adımlıyorum. ancak tam içeri girecekken güvenlikler beni durduruyor. böyle rezil bir ortamda güvenlik olmasına içimde yaşayan taehyung kahkahalar atıyor. "yazık," diyor. "herkes birbirini öldürebilecek kapasitede ama burada güvenlik var."

baygın duran gözlerimle bakıyorum kapının kenarında duran güvenliklere. "ne istiyorsunuz?" diyorum. kimlik istiyorlar. böyle bir yere kimlik verir miyim? vermiyorum. ne için geldiğimi soruyorlar daha sonra. jeongguk'un ismini veriyorum. jeongguk'un ismini duydukları an içeri girmem için izin veriyorlar. pislik adam buranın daimi müşterisi olmalı ki, böyle bir tepkiyle karşılaşayım. şaşırmıyorum gerçi pek. jeongguk gibi birinden beklenecek bir durum. evine attığı kızları da bu mekandan buluyordur zaten.

giriyorum içeri. oldukça kalabalık, sıcak, boğuk. bir de iğrenç kokuyor. parfüm, ter, içki ve artık ne varsa karışmış birbirine. ama insanlar umursamıyor bile bu durumu. yarınlar yokmuş gibi dans etmeye devam ediyorlar. çığlıklar havada uçuşuyor. tekrardan tiksinerek bakıyorum hepsine. iğrençler. birkaç adım attıktan sonra jeongguk'u arıyor gözlerim. tek isteğim bir an önce onu bulup buradan defolmak. ama aptal herif bir türlü görünmüyor etrafta. onu ararken çevremden geçen birkaç kız sarkıntılık yapıyor. hiç beklemeden üstümden atıyorum hepsini. pis fahişeler.

merdiven altı Where stories live. Discover now