19

1.6K 190 81
                                    

gecikti, üzgünüm.

oyları unutmayın hanımlar.

*****

"aç kapıyı, polis."

üç kelime, bir cümle. kaskatı kesilip nefes almamı durduran o üç kelime. kulağımda uğuldama, vücudumda titreme oluşturan o bir cümle.

nefesim kesiliyor, ne yapacağımı bilemiyorum. polisler gelmiş, kapımı açmam için en güçlü şekilde kapıya vuruyorlar. aklımda o geceki sahneler dönüyor yeniden. adam öldü mu diye geçiriyorum, içimden. ölsün istiyorum ama bu istek vücumda oluşan korkuyu daha da artırıyor.

ve tekrar bir kapı sesi. "kapıyı açmazsan, biz kendi yollarımızla açacağız."

sonra bırakıyorum düşünmeyi. ne olacaksa olsun diyorum. yaşadığım hayat zaten hapisten farksız, girsem ne olacak ki, diyorum. ve hızlı adımlarla kapıya doğru ilerliyorum. kapı kulpunu sıkıca tutup bir kez yutkunuyorum ve açıyorum kapıyı.

karşımda dört polis, bana bakıyorlar. "kim taehyung, siz misiniz?"

kafamı sallıyorum sadece, sesli cevap verme ihtiyacı duymuyorum. "hakkınızda şikayet var, bizimle karakola geleceksiniz."

tam ne olacağını soracakken arkada kalan iki polisin evime girip, beni ters kelepçeyle dışarı atmaları uzun sürmüyor. şaşırıyorum tabii. ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. böyle bir şeye hakları var mı diye düşünüyorum ilk başta. sonra bıçak, kan, o gece düşüyor beynime. ilk başta bileklerimdeki kelepçeden kurtulmaya çalışsam da vazgeçiyorum çabucak bundan.

bileklerime kelepçe geçirmeleri yetmezmiş gibi bir de kollarımdan tutuyor polisler. yüzlerine bir tane çakmak istiyorum. tecavüze uğrayannın ben olmama rağmen kelepçeyle karakola götürülen yine ben oluyorum. trajikomik. üstümdeki ev kıyafetleriyle ilerliyorum binada. halime gülüyorum sonra. kaderime gülüyorum. bir de düzene sövüyorum. adalet de alıyor payını bu söylenmelerimden. tabi bunlar hiçbir şeyi değiştirmiyor. yürüyorum.

binadan dışarı çıktığım an gözlerim ister istemez karşı binada, jeongguk'un odasına kayıyor. balkonda görüyorum onu. oldukça telaşlı. buradan bile anlıyorum telaşını. benim elimde kelepçelerle öyle çıktığımı gördüğü an hemen koşarak içeri giriyor. daha fazla oraya bakmama izin verilmeden arabanın arka koltuğuna bindiriliyorum.

bir nefes bırakıyorum dışarı. bıkkın, yorgun, tükenmiş. yanımdaki adamlara bakıyorum sonra. gayet ciddi bir şekilde işlerini yapıyorlar. ön tarafta, sürücü koltuğunun yanında oturan adam sürekli dikiz aynasından beni kontrol ediyor. sanırım rahat tavırlarım onu şüphelendiriyor. aynada göz göze geldiğimiz an bir gülümseme oluşuyor suratımda. beni seri katil falan sansın istiyorum. kafayı yedim çünkü.

adamın bakışları sertleşiyor. o ne kadar sert bakarsa ben o kadar rahat bakıyorum ona. bir süre izliyoruz birbirmizi dikiz aynasından. sonra çekiyor bakışlarını. ağzını yüzünü kırmak istiyorum nedense. oysaki sadece işini yapıyor. ama ben gerçek anlamda o an katil olmak istiyorum.

yolculuk uzun sürüyor. yaklaşık yarım saat. sonra geliyoruz karakolun önüne. kolumdan tutup indiriyorlar tekrardan. gülüyorum onların bu tavrına. sanki kaçma gibi bir girişimim olmuş gibi hareket ediyorlar. ama bıraksalar kendim yürüyerek gideceğim karakola, haberleri yok.

küçüklüğümden beri karakolun içini merak eden biri oldum hep. her zaman girip bakmak, nasıl bir yer olduğunu görmek isterdim. şimdiyse bu şekilde görüyorum bu mekanın içini. değişik, çok ses var. herkes bir şeyle uğraşıyor. hayal ettiğim gibi değil, tatmin olmuyorum.

merdiven altı Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt