Kurtuluş yok!

42 7 6
                                    

Melbourne / Avusturalya
10.05.2010

"Burda kalırsan öldürürler seni. Türkiye'ye gitmelisin. Orası bizim ait olduğumuz yer. Dedem ölmeden önce vasiyet etmişti. Onun köyüne gitmemizi istiyordu. Orada onunda dedesinden kalma geniş arazileri var. Dedesinin evi de sapa sağlam ayakta duruyormuş. Şimdi sen git. Bir kaç yıl sonra da annemi de alırım, ben de gelirim. Tabi evlenme teklifimi kabul ederse Victoria'da benimle gelir. Güvende oluruz. Hem Türkiye dünyanın en güzel ülkelerinden biri." demişti Deniz. Alen'i bu sözlerle yavaş yavaş ikna etmeye çalışmıştı. Ama ikna edememişti... Bu durum onu, aklına bile gelmeyecek şeyler yapmaya mecbur bırakacaktı. Çünkü bazen hayatın ne getireceği öngörülemezdi.

Alen aşk acısı çekiyordu. Sevdiği kadın kollarında ölmüştü. Şehrin en tehlikeli adamlarından biri ile tanıştıktan sonra olmuştu her şey. Adam önce ona getir götür işleri vermişti. Sonra sadık biri olduğunu anlayınca daha tehlikeli bir görev vermek istemişti. Ama Alen'in kız arkadaşı Jesica her şeyi anlamıştı. Bu adam iyi biri değildi. Alen'in başı beladaydı. Onu bu durumdan kurtarmak istiyordu. Alen her şeyi Jesica ile paylaşırdı. Onun sözünü dinler, onu herkesten daha fazla önemserdi. Bu kez zor olmuştu ama Alen Jesica'nın dediğini yapmaya karar verdi. Bu işten çok para kazanıyordu. Yaptığı sadece birilerine bazı eşyalar götürmekti. Az sürede çok fazla para kazanmıştı. Jesica dindar bir Hristiyan'dı ve bu paranın temiz olmadığını düşünüyordu. Alen sadece, bu para ile Jesi ve kendisine daha güzel bir hayat verebileceğini düşünüyordu. Ama bir süre sonra o da paranın cazibesinden çıkmaya başladı.

Teslimatlardan birinde bir adamın öldürüldüğüne şahit olmuştu. Kimse onu görmemişti. Ama olanlardan sonra o da başına böyle bir şeyin gelebileceğini hissetti. Çok gençti. Aslında ölmekten değil sevdiği kızı bir daha görememekten korkuyordu. Onunla hayalleri, yapmak istediği çok şey vardı. Güzel bir ev alacaktı. Sonra onu Türkiye'ye götürecekti. Birlikte Türkiye'yi gezeceklerdi. Jesica şimdiden Türkçe öğrenmeye başlamıştı bile... Hem okula gidiyor hem de dil kursuna gidiyordu.

Jesica Tıp Fakültesinde okuyordu. Henüz ikinci sınıftaydı. Alen mühendislik bölümü öğrencisiydi. Aslında hayatları, Alen bu işlere bulaşmadan önce çok daha güzeldi. Ama daha sonra çok fazla tartışmaya başladılar. Bir süre görüşmemeyi teklif etmişti Jesica. Alen asla kabul etmedi. Ama işi de bırakmadı. Lakin bir gece, şahit olduğu cinayetten sonra o da Jesi'ye hak verdi. Bu iş sandığından daha kötü insanlarla doluydu. Ve bu insanlar birini çok kolay öldürebilen robotlar gibiydiler.

Alen patronuna gitti. Artık çalışmak istemediğini işi bırakmak istediğini söyledi. Patron önce güldü. Alen korkarak gitmişti. Adamın güldüğünü görünce rahatladımıştı. Ama adam aniden bağırmaya onu tehdit etmeye başladı. Alen kararlıydı ama adam onu Jesica ile tehdit etmeye başladı. Alen Jesi'nin adını duyunca çaresiz kalmıştı. Kaderine razı olmuştu. Jesica onun hayattaki en büyük şansıydı. Ona bir şey olmasına asla razı olamazdı. Başını önüne eğip çıktı patronunun odasından.

Nasıl bulaşmıştı bu belaya. Aklı almıyordu. Her zaman akıllı biri olduğunu düşünürdü. Şimdi kendisini aptal gibi hissediyordu. Bir süre nehrin kenarında yürüdü. Melborne'de gece yarısı olmuştu. Sokaklar bomboştu. Nehrin karşısında bir banka oturdu. Orada sabaha kadar düşündü. Ama bir çözüm bulamadı. Bu işten kurtuluş yoktu.

ALENWhere stories live. Discover now