Deli Gönül

148 12 17
                                    

Melbourne / Avusturalya
21.05.2014

Kapı çaldı. Daniel "Kim o?" diye sordu. "Anlatacaklarım var!" dedi Deniz. Daniel sesi tanımıştı. Kapıyı açtı.
"Hoş geldin." dedi. Arkasını döndü odaya girdi. Masaya oturdu. "Ne olduğunu merak etmiyor musun?" diye sordu heyecanla. "Duyacaklarımın bana bir faydası var mı? Anlatacaksın, dinleyeceğim. Ama şimdi... Şimdi bana bir çay koy. Bir tane de kendine al, gel otur karşıma." dedi Daniel. Deniz şimdi ne yapacağını düşünüyordu. Karşısındaki adama derdini anlatamayacağını anladı. Şimdi ne olacaktı? Bu kadar olandan sonra hiç bir şey olmamış gibi çay içecek muhabbet mi edecekti. Kafasındaki soruları da aldı, Daniel'in karşısına oturdu. Kısa süren bir sessizlik... Sessizliği Daniel bozdu. "Türkiye'yi çok özledim. Karadeniz ile konuşmak bana her zaman iyi gelirdi. Onu gördün mü?" dedi. Deniz "Evet Samsun'a gittim. Termosumu, taburemi alıp sahilde gün batımını izledim. Uzun uzun dalgaları izledim. Çay içerken o Türküyü açtım." Ve mırıldanmaya başladı.

Mevlam kanat vermiş uçamıyorsun
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun, kaçamıyorsun
Ruhsati dünyadan geçemiyorsun
Topraklar başına vay deli gönül

"Karadeniz'in dalgaları deli, senin gönlün ondan deli evlat." dedi Daniel gülümseyerek. Deniz de güldü. "Ben bu hayatta senden deli birini tanımadım ki..." dedi gülümsemesi yüzünde solarak. Bir an olsa da unutmak iyi gelmişti. Ama şimdi her şeyi tekrar hatırladı. Elindeki çay bardağını masanın üzerine koydu. Başını iki elinin arasına aldı. Sanki bedeni başını daha fazla taşıyamayacakmış gibi hissetti. Sonra başını kaldırdı. Derin bir nefes aldı. Ayağa kalktı. Pencerenin önüne yürüdü. Durdu ve manzarayı izlemeye başladı. Bir tarafta orman manzarası diğer tarafta deniz manzarası vardı. Önce ormana daha sonra denize baktı. Bakışları denizin ortasındaki büyük yük gemisinde durdu. "Keşke.." dedi mırıldanarak "Keşke ben de gitseydim... Geride kalmanın bu kadar zor olacağını kimse söylememişti ki bana..." Sol yanağından bir damla göz yaşı aktı. Daniel de susuyordu şimdi. Zaten çok konuşkan bir adam da sayılmazdı. Uzun bir sessizlikten sonra Daniel " Üzülme. Hayatın ne getireceği ne götüreceği belli olmaz. Ama olanlar olması gerekenlerdir. Değiştiremezsin. Değişmez..." Bu sözler onu teselliye yetmiyordu. Pişmanlık, çaresizlik, içinde derin bir yıkıma, ardından çaresizliğe dönüşüyordu.

Deniz sabah geç uyandı. Kahvaltı yapmadan dışarı çıktı. Avusturalya'da sonbahardı. Bu mevsimde parkta yürümeyi çok seviyordu. Sokağın sonundaki kafeden bir bardakta kahve aldı. Melbourne bugün sakindi. Ya da o böyle hissetti. Nehir kenarında bulunan her zaman gittiği parka gitti. Bir banka oturdu. Kardeşini düşünmeye başladı. Acaba şimdi neredeydi? Ne yapıyordu? Son aldığı haberleri Danile'e anlatmak istemişti. Ama o da onu dinlememişti. Belki de Daniel haklıydı. Artık kabul etmeliydi. Kardeşi ölmüştü... Araştırmaları sonuç vermemişti. Yıllardır aynı hikayeleri dinliyor bir ipucu arıyordu. Bütün anlatılanlar kardeşinin öldüğü yönündeydi. Ama o inanamıyordu. Aslında aklı ve kalbi arasında kalmıştı. Aklı hayatına devam et diyordu. Kalbi vazgeçme diyordu. Bu adam tam anlamıyla doğduğu topraklara benziyordu. Her zaman kalbini dinlerdi. Şimdi mecburen aklını dinleyecekti. Elinden gelen herşeyi yapmıştı. Kardeşini bindirdiği gemi mürettebat listesini ve yolcu listesini bulmuştu. Listede kardeşin adı yoktu. Çünkü kardeşi kaçak olarak gemiye binmişti. Onu gemiye kendi elleriyle bindirmişti. Bir hafta sonra tesadüfen televizyondan duymuştu geminin battığını.

Haberlerde, geminin hareket ettikten on iki saat sonra arızalandığı söyleniyordu. Bir kaç saat gemi açık denize demir atmış. Arıza tamir edilmiş. Gemi yoluna devam etmiş. Ama gece yarısı beklenmeyen bir lodos çıkmış. Gemi mürettebatı ve yolculardan bir kısmı lodos nedeniyle denize düşmüş. Kalan mürettebat ise yolcuların güvenliğini sağlamaya çalışmış. Sonunda gemi su almaya başlamış. Yolcular gemideki botlarla tahliye edilmeye başlanmış. Ama henüz kalan yolcular botlara binemeden gemi yan yatmış ve hızla batmaya başlamış. Botlardan ikisi de lodosun etkisiyle ters dönmüş. Yüz kişilik mürettebattan sadece on kişi hayatta kalmış. Beş yüz yolcudan sadece otuz kişi sağ kurtulmuş. Yolculardan bazıları can yeleği sayesinde su üstün de kalmış. Bazıları ise gemi batarken parçalanan kamaradan kalanlara tutunmuşlar. Bu şekilde günlerce okyanusun ortasında kurtarılmayı beklemişler. Ama kurtulan yolculardan bir kaç tanesi elli yaşın üzerindeymiş. Ve iki tanesinin de kronik hastalığı varmış. İlaç kullanmaları gerekiyormuş. Onlar da açlık ve susuzluğa dayanamadıkları için hayatlarını kaybetmiş. Yani toplamda gemide bulnan altı yüz kişiden sadece yirmi yedisi hayata tutunabilmiş.

Deniz geminin adını duyunca "Nowİ" kendini kaybetmişti. Önce kulakları uğuldamış sonra gözü kararmış, olduğu yere bayılmıştı. Gözlerini bir hastane odasında açmış, yavaş yavaş olanları hatırlamıştı. Haberlerde o gemi, Nowİ battı deniliyordu. Nowİ artık sadece bir gemi ismi olmaktan o an itibariyle çıkmıştı. Kalbinde kurşun yarası gibi kalacaktı bu ad "Nowİ". Kardeşine çok ısrar etmişti o gemiye binmesi için.

Melbourne

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Melbourne

ALENWhere stories live. Discover now