yedi,

47 11 3
                                    

ashe, moral of the story

  Aşık olmak gerçekten güzel bir his miydi?

Sizi göklere çıkaran, onca efsane, onca savaş, onca öykünün yazıldığı o duygu güzel miydi?

Aralık dudakları arasına dolan nefes ciğerlerine zar zor yetiyordu, gözleri olabildiğince kısılmış kapanmamak için savaş veriyordu. Ciğerleri sızladı acıyla, yetmemişti nefesi.

Bencil olmak, diye düşündü tekrardan. Sabahtan beri aklında dolanıyordu bu cümle.

Jeongin'in sarf ettiği cümleler aklından çıkmıyordu. Bıkkınlık ve yorgunlukla nefeslerini doldurmaya çalışırken, onunla ilgili bir hatırayı daha anımsadı.

"O çok açık sözlüdür. Seni üzecek bile olsa gördüğünü, gerçeği söyler. Onun için önemli olan doğru."

Changbin'in sarf ettiği cümleler ile gözlerini yumdu.

Sessiz değildi artık hıçkırıkları, bağırıyordu; Changbin onu duysun diye sesini gittikçe yükseltiyordu.

Ama, duymuyordu işte. Duymamazlıktan geliyordu belki de.

Bazen elinizden bir şey gelmez, gelse bile yetemezsiniziz ya işte öyle.

Gözlerini yumdu, yüzü kızarmış, başı patlayacakmış gibi ağrımaya başlamıştı.

Dudaklarının üzerindeki tuzlu sıvıyı yaladı, belki de artık çok geçti bir şeyler için.

Çoktan bitmiş değildi, ancak ikisi de bitmişti. Bir kuyunun dibine düştüğünüzde, sesinizi kimseye duyurmazsanız su yavaşça sizi zehirler. Boğulursunuz, üşürsünüz ve sonunda yok olursunuz.

Changbin kendi çığlıklarını bile duyamazken, Felix'i duymasını beklemek çok zordu.

Bağırmak istiyordu, etrafı parçalamak, Changbin'e kızmak.. ama zordu işte, kırılan kalpleri tamir etmek zordu, o kişi kalbine ulaşmanızı istemiyorsa daha zordu.

Kalplerini birbirlerine uzun süre önce kapatmıştı ikili, şimdi ne diye birbirlerinden medet umuyordu?

Changbin neden Felix onu duysun, görsün, kurtarsın istiyordu? Felix'i iten o değil miydi, Felix'i sonu karanlık kuyuya o itmemiş miydi zaten?

Şimdi nasıl o kuyudan çıkıp kollarını sarmasını bekleyebiliyordu? Çok bencildi belki de.

Felix neden yükseltiyordu sesini? Changbin gelip duysun diye mi? Oysa bugün öğrendikleriyle Changbin'e hem çok kızmış, hemde yardım etmek istememiş miydi?

Felix son kez medet umdu Changbin'den. Mutfak taburesinden kalkmadı, sabaha kadar dikildi öylece. Bu sefer sigaralar ya da şaraplar da yoktu, soğumuş kavun çayı ile öylece oturuyor Changbin'i bekliyordu.

Changbin gelmedi. O gece saatlerce bekledi, gün ışığı içeri sızdığında yılmadı oturmaya devam etti. Bir süre masaya yasladığı kafası ile uyukladı, ancak Changbin o gün gelmedi. Sonraki gün ve sonraki gün de, gelmedi.

Buz tutmuş yatakta kafasını yana çevirdi, boşluğa daldı uzun bir süre. İkisi de birbirini aramadı, haber dâhi vermediler.

Soğuk yatağın üzerine öylece yatmış, kendine çektiği bacaklarına sarmıştı kollarını. İki beden yorgundu, ruhları paramparça olmuştu.

Son diye düşündü Felix ancak sonra yediremedi bunu onlara. Sonları böyle olmamalıydı, böyle bitmemeliydi hiçbir şey.

Tekrar süzüldü yaşlar, onlara kızdı Felix. Bitmiyorlardı, her kalbi sızladığında hissediyordu yaşlarını. Ne zaman aydınlandığını bile bilmediği odanın içini telefonun sesi doldurdu. Gözüne hiç girmemişti uyku.

Hevesle uzandığı telefona baktı, açarak kulağına götürdü.

"Merhaba, Bay Lee! Bugün olacak terapi seansınızı hatırlatmak için aramıştım, geleceksiniz değil mi?" otomatik konuşan kadın sesiyle iç çekti. "Geleceğim." gözlerini yumdu.

"Pekâlâ, iyi sabahlar dilerim efendim." diyerek kapattı telefonu. Eli kalkmadı kulağından, telefon usulca yana düştü. Gözleri kapanacak gibi oldu, ancak erteledi. Yana uzanarak kartviziti aldı eline, Jeongin'in verdiği ve ona seans ayarladığı işinde iyi bir psikologun kartıydı.

İç çekti yine, günlerce bir umut beklemişti ve ancak şimdi fark ediyordu.

Changbin ona son öpücüğünü çoktan vermişti. Son kez sevişmişler, veda yemeklerini yemişler ve Changbin ona son kez gülümsemişti.

Felix yeniden keşke son bu olsa diye düşündü, tam burada bitse diye yumdu gözlerini ancak açtığında hâlâ yatağın soğuk tarafı üşütüyordu onu.

Bu dans onu yavaşça öldürüyordu.

***

save your tears, changlix Where stories live. Discover now