dört,

65 11 4
                                    

billie eilish, six feet under

Felix içinde her zamankinden farklı olan his ile uyanıyordu. Her uyandığında içine dolan yarım boşluk ve uykusuzluk yoktu bu sabah.

Gecenin köründe kesik kesik uykularının birinden uyanışı değil, onun kendi kokusu ile kollarıyla sarmalandığı bir sabaha sıcak yatakta uyanıyordu.

Güneş tepeye çıkmış, aydınlatmıştı dört bir yanı; adamın soluk renklere boyalı kalbini.

kafasını usulca kaldırarak ona baktı, kıpırdanmaktan korkuyordu; uyanır da gider diye. Titrek bir nefes aldı, dalgalı siyah saçları dağılmış adama baktı sakince. Nefes almaya bile utanıyordu o an, rahatsız ederim diye.

Ona sarılı olan elini oynattı yavaşça, battaniyeyi yukarı çekti üşümesin diye. Sonra yukarı kaydı biraz, içki kokan bedenine sırnaştı; dudaklarını boynuna değdirdi içine çekti içki kokusunu. İçki kokusundan nefret ederdi, ancak onun sıcak teninde bu bile güzel geliyordu. Bununu sürttü usulca, uyansın istemiyordu; hep yanında böyle uyusun istiyordu sadece.

Kırılmış, solmuş kalbine rağmen, onu istiyordu. Celladı o değilmiş gibi istiyordu onu. Aylardır kendisini perişan eden adamı istiyordu.

Felix; mahvolmuştu ama onu mahveden kişiye olan aşkından kurtaramıyordu kendini. Her gün biraz daha ölüyordu, ancak onun kolları olmadan öleceğini düşündüğünden gidemiyordu bir adım uzağına.

Yutkundu, belki bu sabah changbin'in sevdiği yemekleri yapmalı ve onunla yemesini istemeliydi o zaman belki güzel gözlerini daha uzun süre görebilirdi. Hatta belki şanslıysa gamzelerini gösterirdi.

Sessiz ve yavaşça kollarını ondan çekerek kalkmaya yeltendiğinde, esmer adamın kolları anında sıkılaşmıştı. "Gitme," çıkan ses ile bir anlığına kalkalmıştı sarışın. Esmer adam gözlerini sıkarak açmak istemedi. "Lütfen, gitme." dediğinde, boğazına oturan yumruyu gidermek için yutkunmaya çalışıyordu.

Sarışın ise hızla atan kalbine yenilerek gülümsedi, eğilerek yanağını öptü, parmakları yanağını okşadı yavaşça. "Gitmeyeceğim." dediğinde esmer sıktığı gözlerini açarak endişeyle ona bakmıştı. Rahatlayarak gözlerini kapattı. Ellerini beline daha sıkı dolayarak boynuna yasladı başını. "Felix, seni seviyorum." dedi usulca.

Sarışın gözlerini kırpıştırdı, öylesine uzak gelmişi ki bu cümle ona. Öylesine uzaktı ki, içine yayılan sıcaklığa zoraki yutkunarak kollarını ondan çekti.

"Ben kahvaltı için bir şeyler hazırlayayım," diyerek doğrulduğunda changbin gözlerini ondan çekmiyordu.

Saçlarını kulağının arkasını sıkıştırırken, çıplak bedeni örtüden sıyırarak ayaklanmıştı. Dolabın önüne gelerek üzerine hızlıca bir şeyler geçirerek ona baktı, her hareketini izlemişti.

Zorlada olsa içten bir gülümseme sunmaya çalıştı ona. "Sen biraz daha uyu." dediğinde esmer kafasını usulca sallayarak gülümsemişti ona. Arkasını dönerek odadan çıkarken yanaklarından süzülen sıcaklık ile kendine gelmişti. Changbin ona gamzelerini göstermişti, aylar sonra.

Derin bir nefes aldı merdivenlerden hızlıca inerken. Hızlı olmalıyım diye geçirip duruyordu içinden, Changbin 'işim var gidiyorum' demeden sevdiği yemekleri hazırlamalıydı. O gitmeden yapmalıydı.

"Hızlı olmalıyım." diye sayıklarken hızlıca malzemeleri çıkarmış, Changbin'in en sevdiği şarkılardan birini kısık sesle açarak yemekleri yamaya koyulmuştu.

Üs kattan sesler geldiğini duyduğunda, yumruk yaptığı eli ile hızlıca kafasına vurmuştu. Hızlı olmalıydı, yapamamıştı. Ocaktaki yemekler aarken dudaklarını ıssırıyordu. "Hızlı olmalıydım, aptal, aptal!" Sıktığı gözleri ile yere çökerken iç çekiyordu

Tam anlamıyla, mahvolmuştu. Changbin onu mahvetmişti ancak hâlâ suçlu olduğu düşüncesi ile savaşıyordu.

Esmer adam merdivenlerin başında onu gördüğünde sessizce yutkundu. Kendi elleri ile sevgilisini ne hâle getirdiğini izliyordu.

Yukarı çıkarak üzerine siyah bir pantolon ve siyah bir tişört giyerek aşağı indiğinde Felix tezgaha yaslanmış iç çekiyordu.

Yutkunarak yanına ulaşmış, ve arkasına geçerek ellerini karnına dolamıştı. "Günaydın meleğim." Felix duyduğu ses ile gözlerini kapatmış yaşlarının usulca süzülmesini sağlamıştı. Esmer, boynuna bir öpücük kondurarak çekilmiş ve ona yardım etmeye başlamıştı. Felix ise uyuşuklukla hareket ediyordu. Az önce hızlı olmak için ağlarken, şimdi ne kadar hızlı olursa o kadar erken gideceğini düşünüyordu.

Sonunda yemekleri yediklerinde ve Changbin tekrar üst kata çıktığında, Felix onun tekrar gitmek için hazırlandığını anlamıştı.

Telefonunu eline alarak konumunu açmış ve kenara koymuştu. Daha önce telefonlarını eşleştirmişlerdi, birbirlerinin konumlarını görebiliyorlardı. Ancak Changbin bunu bildiği için aylar önce konumunu kapatmış ve bir daha açmamıştı.

Felix masayı toplayarak bir kahve almış ve kenardan sigarasını bulmuştu. Dudaklarındaki salı ateşlerken, montunu giyinen adama baktı. "Ben çıkıyorum güzelim." dediğinde, Felix tekrar o buruk gülümsemesini takınmıştı. Bu gülümseme mahvediyordu Changbini, ancak sebebi oydu. Buna hakkı bile yoktu. Changbin ona sarılıp hızlıca evden çıktığında, Felix sigarasını bitirmeyi bekledi.

Biten sigaranın eşliğinde, kıyafetlerine aldırmadan üzerine bir ceket ve arabasının anahtarını alarak çıkmıştı evden.

Evdekinin aksine hızlanarak arbaya binmiş, Changbin'in bulunduğu konuma bakarak hızlıca arabayı çalıştırdı. Henüz yolun yarısında olmalıydı, ana yoldaydı çünkü.

Neredeyse on dakika içerisinde ona yetişmişti. Önünden giden adama aldırmadan konuma bakmaya devam etti. Onun ardından yavaşlamıştı. Sonunda durduğu bahçeli eve baktı.

Arabasını kenara çekerek kapıyı çalan Changbin'e baktı. sessizce arabadan inmiş evin dış kapısından ona bakmıştı.

Kapıyı sarışın, uzun boylu ve güzel bir adam açmıştı. Felix öylece baktı güzel adama, daha sonrasında gözleri kendi kıyafetlerini buldu. Kendisi bu kadar paspalken o adam çok fazla güzeldi. Esmer açılan kapıyla hızlıca sarışın adama sarılmıştı. Felix ise sadece gülümseyerek gözlerini yummuştu.

"Felix'i mahvediyorum, Hyunjin."

***

save your tears, changlix Where stories live. Discover now