🔫48.Lem-Yezel, Son gün

1.5K 107 13
                                    

🚨Mihre-i Lem-Yezel 🎨

48.Bölüm

Son gün

İkimizde yatağa uzanmış yıldızlı çocuk odasında yıldızlara bakıyorduk. Küçük yatakta Hamza'nın göğsüne başımı koymuş sohbet ediyorduk. Bundan sonra ne olacak nasıl olacak diyorduk. Dershaneye gitmeden tutun, atandığım yere gitmemize kadar plan yapıyorduk.

O an aklıma gelenle gülümseyerek başını kaldırdım ve "Hamza doğum günün ne? Burcunu, yükselenini merak ediyorum"dedim. O an bana resmen deliye bakar gibi bakarak "İnanıyor musun?"dedi. Allah'ım şunu derken bile burcunu tahmin edebiliyordum. Yine de "Telefonu ver bakalım"dedim.

Ay Allah'ım tahmin ettiğim mi? Birbirimizi bu kadar çekmemizin başka sebebi olamaz. Söylenerek telefonu çıkardı ve şifreyi girip elime verdi. O an telefonu vermesi, şifreyi bana göstermesi artı puan olmuştu. Sırıtarak burç hesaplamayı açtım ve ona baktım.

"4 Nisan 1992"dedi. İnanmıyorum Koç burcu mu? Gerçi hareketli ve enerjik yapısından anlamam lazımdı. İyi bari ben de 22 Mart iki koç birbirimizi yer dururuz!

"Doğum saatin ne?"dediğim de bana ciddi miyim diye baktı. Evet gayet ciddiyim. Garip garip bakıp "Mihre farkında mısın otuz küsür yaştayım..."dedi. Olabilir. Otuz yaşların burcu olamaz mı? Göz devirdiğim de diğer kolunu da üstüme atıp tamamen bana döndü ve "Annem akşam ezanından bir kaç saat sonra derdi. Muhtemelen akşam 8 ya da 7 gibi bir şeydi"dedi. Tamam bakalım hemen.

Saatleri, tarihi girip beklediğim de karşıma tam olarak bir ego bombası, kıskançlığın beden bulmuş hali beni sinirden çatlatacak bir ömür tablosu çıkmıştı.

"Ya ama ya! Hamza bu ne?"dediğim de eğilip telefona baktı. Eliyle bir yeri gösterip "Yay mı ne?"dedi. Ne yayı be!

Yutkunup surat astım ve "Burcun Koç, yükselenin akrep, ay burcunda Boğa!" Üçlü kombo geldiiii ve beni buldu!

Yakarırcasına okurken Hamza anlamamış halde bana baktı ve "Ne bu suratının hali kötü mü?"dedi. Hem de ne kötü evde kaos var kaos! Başımı sallayıp "Evet...gibi"dedim. Aslında çok kötü! İç çekip "Boşanmamız lazım"dedim. O an kaşları çatılan adam yerinde doğruldu ve "Ne?"dedi. Seninle çok eğleneceğimi anlamıştım.

Ben de oynayıp üzgün surat durdum ve "Evet Hamza ben Koç burcuyum anlaşamayız"dedim. Başımı tavana dikip yattığım yerde tavana bakarken Hamza sessizdi. Evet sessiz sessiz duruyordu. Gözlerimi indirip ona baktığımda kaşları çatılmış, sinirden arşı alaya ulaşmış halde durmuş bana bakıyordu.

Ciddiye mi aldı?

Zorla sırıtıp ben de yerimde doğruldum ve "Şaka...ironi..."dedim. Fakat o mavileri üzerime dikmiş bir mil çevirmiyordu. Ya şakaydı bu niye ciddiye aldı?

Yerimde doğrulup "Hamza şakaydı!"dedim. Ayy alındı mı? Öf Mihre evlilik akşamında boşanmayı mı hesapladın? Maşallah sana! Ona dikkatle bakarken yavaşça bana döndü ve üzerime doğru geliyordu. Aha geliyor!

"Ha-Hamza!"dediğim de geriye doğru gidiyordum ama yatağın kısa mesafesi ile başım yastığa düşmüştü. Aaa gelme ya gelme! Hamza ellerimi ona siper ederken ellerim göğsünde kalmıştı. Evet oturur halde eğilmiş gözlerime bakarken ellerim daha da gelmesin diye onu tutuyordu. Aslında tuttuğunu sanıyordu. Kendimi yastığa bastırıp sanki başka yer var gibi sokuluyordum.

O an maviler gözlerime kitlenip kaldı. Evet karanlıkta kalan maviler siyah siyah duruyordu. Fakat gözlerine bakmaktan kendimi alamıyordum. Gözlerimden başlayıp kalbime kadar giden adrenalin ile korku, heyecan bütün bedenimi ele geçiriyordu. Kalbim sek sek oynayan çocuk gibi sekmeye başlamıştı. Hızlanmış ve göğsümü delip geçercesine atıyordu.

Bir elini uzatıp başımın yanında yastığa bastırdı ve "Demek boşanalım diyorsun!"dedi. Vallaha şakaydı! Ya sen niye ciddiye aldın ki? Nutkum tutulmuş gibiydim. Zorla yutkunup "Şa-şaka ya..."dediğim de gerisi gelmeyen cümle de Hamza hala gözlerime bakıyordu. Al ulan al da kör olsunlar!

İçim içime sığmıyor, çığlık atacaktım. Birileri gelip kurtarsın diye ama sessizce kaderime razı gelip sadece bana acıması için bakıyordum.

Kaşları havalandığında başını salladı ve "Hımm öyle mi?"dedi. Ayh azrail olsa böyle yapmazdı sen niye böyle oynuyorsun benimle! Korkuyordum. Evet şu an tam burnumun dibinde ve aldığı soluğa kadar hissediyordum.

Anacım kapıda kitli değil biri gelse rezillik!

"Hamza...ııı....bak bir-biri....ge-gelirse....ııı...ya-yanlış anlar"diye bütün Türkçe'nin içinden geçtim. Elime ayağıma inme inmiş kıpırdamıyordu. Sadece onu tutmaya niyetlenmiş ama asla vasfı olmayan ellerim öylece göstermelik duruyordu.

Dudağının kenarı kıvrılmış halde sırıttı. O her zamanki alaycı ifadesini takınıp "Neyi yanlış anlayacaklar? Sen benim karımsın ve ben de karımla baş başa vakit geçiriyorum"dedi. Ama hayır bak öyle deme sonra işler kötüye gider!

Daha fazla dayanamayıp yerimde debelenerek "Hamza tamam özür dilerim of kalk nolur ya bak....."dedim ama o birden kolumu tuttu. Ay ben bittim, imdat yetişin! Kafa atsam mı?

Kolumu naifçe tutuyordu ama nefes alsa ben hareket kabiliyetini kaybediyorum. Kirpiklerim kırpışarak ona bakarken "Boşanacağız öyle mi? Sen şimdi görürsün!"dediği anda hızla gözümü kapadım ve çığlık atmaya kendimi hazırlarken birden karnıma değen el ile gözlerim ışık hızında açıldı. Hayır hayır!

Çığlığım boğazımda kalkmış halde gülmeye başlamıştım. İnanmıyorum gıdıklıyor! Çığlıklar kahkahaya dönüşmüş onun ellerini tutmaya çalışırken kahkahalarım odayı sarmıştı.

"Haahahah Hamza! Ahahah Hamza dur! Hahahahaha Hamza" bağıra bağıra kahkahalar atarken gözlerimde yaşlar akıyordu. Allah'ım dayanamıyorum ahajajah deliye dönmüştüm ve birden onun ellerini tuttum. Nolur yapma nolur!

"Hamza! Du-dur ahhahaha Ahh ne-nefes alamıyorum nolur dur!"

Kahkahalar atıyordum ama durması içinde yalvarıyordum. Durmuştu ama ben duramıyordum. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Birden Hamza eğilip gözlerimdeki elleriyle silip "Kıyamazdım gözündeki yaşa ama en azından gülmekten ağladın! Bir daha boşanma lafını duyarsam bu kez başka bir şekilde ağlatırım haberin olsun"dedi. Ne şekil mesela? Döverek mi?

Gülerek başımı salladım. Ama mecalim kalmamıştı. Hamza eğilip kollarımı tuttu ve beni doğrultup "Yerince gürültü çıkardık kalk da yemeğe gidelim"dedi. Ayh gülmekten halim kalmadı. Fakat kendimiz zorlayıp ayaklarımı bazadan sarkıttım.

Hamza da ayağa kaltı ve üstünü düzeltip kapıya gitti. Yavaşça kapıyı açtığında ben gözlerimi diliyordum. Hala sırıtan ifademle duruyordum. Kapıdan çıkıp sersem gibi paytak paytak yürüyordum. Hala gülen yüzüm ile salona giriş yaptığımda bütün mal aile toplanmış ellerinde cips, çekirdek, meyve koltukta bize bakıyorlardı. Evet herkes bize bakıyor.

O kadar gülmenin acısı çıkıyordu. Ben dedim ona rezil oluruz diye ama dinlemedi. Ellerim önümde birleşmişti. Fakat Hamza sülalesi rahat halde geldi ve "Siz yemek yediniz mi?"dedi. Ya utansana biraz! Ben kızarmış halde boğazımı temizledim. Fakat herkesin nutku tutulmuş halde bize bakıyordu.

Zorla başımı kaldırıp "Biz de film izlemeye daldık...de-değil mi Hamza? Söylesene Hamza çok komik değil miydi? Hamza konuşsana!"dedim. Adama bak ya herkes şu an gözlerini dikmiş bize bakıyor ama o yemeği düşünüyor!

Hamza bana sonra diğerlerine bakıp "Evet açıp topluca izleyelim"dediğinde başımı ona çevirdim. Ne? Ah çıldıracağım ya! Daha fazla durmayıp yavaşça Eda'nın önünden geçtim ve yanına kendimi attım. O korkunç bakışlar altında eziliyordum. Eğilip elime bir mandalina aldığımda birden bana doğru yanaşan Eda sessizce "Filmin adı Dur Hamza mıydı?"dedi. Ne? Sesimiz geldi mi? Ama gıdıkladı...vallaha billaha gıdıkladı! Ahhhh asıl şimdi çığlık atacağım!

Başımı eğdim. Bir daha toplum içerisinde yan yana gelmeyeceğim!

"Mihre hadi gel yemek burada hazır!"

Alarm sesi gibi uzaktan gelen Mihre sesiyle başımı kaldırdım. Eh ama yuh Hamza bir de milletin içinde Mutfağa çağırıyor! Ya ben yerin dibini gördüm adam göklerde kartal gibi!

Derince nefes alıp ayaklandım. Gidip yiyelim bari.

Mihre-i Lem-YezelWhere stories live. Discover now