🌑5.Bölüm🌑 İnatçı Bekleyiş🌑

60 12 313
                                    

@pile16 @Karadenizperisi61 @selinhantol @adaatadmr @dystinabell @KubraKksal0 @BernaGebedek @geceninellitonu_ @SelfinazBulut5 @vuslat_tuna @Burcu_Aley 💞💞

Kılıç sesleri sarayın taş duvarlarının arasında hapsolmuş bahçenin sınırlarından sızıp geniş bir alanda yankı yapıyordu. Derinlerden gelen kılıç seslerinin giderek yakınlaşmasıyla gözlerini aralamıştı Gülşah. Bembeyaz tavanın ve krem rengi mermer zeminin hakimiyet kurduğu bir odaya gözlerini açmıştı. Bakışlarını anlık tedirginlikle etrafta gezdirirken uzandığı yerden doğrulup kalkmıştı. Kılıç sesleri giderek artarken konuşma sesleri de dahil olmuştu bu serüvene. Ayakları soğuk zemine basarken üzerindeki beyaz renkli elbisenin etekleri zemini kaplamıştı. Saçları dalga dalga olmuş omuzlarına dökülmüş tenini okşuyordu. Kolsuz kare yaka elbisenin dirsek kısımlarında yine aynı renk yerde sürünen tül kollukları vardı. Yatağın hemen yan tarafında hasır bir terlik görse de giymeyi düşünmemiş ve çıplak ayaklarla sesin geldiği yere doğru yürümeye başlamıştı. Balkon ve odayı ayıran tül perdeyi sıyırıp beyaz elbisesini sürükleye sürükleye balkonun uç kısmına doğru ilerledi. Gece tüm karanlığıyla birlikte yıldızların ihtişamına teslim olmuş görünen gökyüzünün hemen altındaki iki genç adama çevirmişti bakışlarını. Mum ve gazlı kandiller ile aydınlatıldığını tahmin ettiği bahçeye baktığında gördüğü iki karaltının varlığından başka bir şey değildi. Aşağıda olanları merak ettiği için etrafta gezinen bakışları bir çıkış yolu merdiven aramış ve çok geçmeden de bulmuştu. İçinde karşı konulamaz bir şekilde hissettiği meraka karşı arkasını dönmüştü ki gördüğü ilk şey kocaman taştan bir lahitten başka bir şey değildi ve... Ve içinde zincirlere sarılmış halde çırpınarak yatan kendisinden başkası değildi. O andan itibaren hatırladığı ve duyduğu şey dudaklarından dökülen avaz avaz bir çığlıktı.

Gülşah kulaklarına dolan çarpıntı sesiyle gözlerini araladığında elini kalbinin üzerindeydi. Yattığı yerden doğrulup komodinin üzerindeki gece lambasını yakmış, sırtını yastığına yaslamıştı. Göğüs kafesindeki çarpıntının sakinleşip geçmesini beklerken komodinin üzerinde duran su bardağına uzanıp birkaç yudum içmişti. Bu rüya iki olmuştu, yine bir öncekine benzer bir rüya görmüş ve istemsizce korkarak uyanmak zorunda kalmıştı. Geçirdiği ani kriz, yorgunluk, stres derken bu gördüğü kabusların nedenini açıklıyordu ona göre.

"Off! Bir kabuslar eksikti gerçekten... Neyse birkaç güne geçer herhalde" diye kendi kendine söylense de bu kabusların ne kadar gerçekçi olduğunu o da farkındaydı ama bunun ona bir lanetin bıraktığı izler olduğunu henüz bilmiyordu.

Kürşad ve Aybars evin alt katındaki spor odasında kılıç dövüşü yapıyordu tıpkı 1600 yıl öncesinde olduğu gibi... İki yakın arkadaş... Bir yandan da sohbet ediyorlardı.

"Valla el alem gider kafa dağıtmak için tenis oynar, basketbol oynar, resim yapar bizim halimize bak"

Kürşad gülerek karşılık vermişti. "Ne varmış halimiz de be? Her zamanki biz işte... Ki dediklerinin arasından bir tek resimle alakamız yok gerisi var bizde yani"

"Eee ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Neden bahsediyorsun şu an tam olarak?"

"Şu adını bile bilmediğin" derken bu cümleden gerisini daha muzip bir tonda söylemişti. "Ve kafanda şişe kıran genç kadından bahsediyorum, bir şey yapmayı düşünüyor musun?"

"Konu kılıç dövüşünden buraya nasıl geldi ya?"

"Aslında konuşmamız yarım kalmıştı, sen kaçmıştın ya kardeşim ondan konu kendiliğinden buraya geldi yani"

ESKİMEYEN YARAOnde histórias criam vida. Descubra agora