2.Bölüm 🌑Gizem🌑

58 14 167
                                    

@pile16 @Karadenizperisi61 @selinhantol @adaatadmr @dystinabell @KubraKksal0 @BernaGebedek @geceninellitonu_ @SelfinazBulut5 @vuslat_tuna @Burcu_Aley 💖

Annesi ve babası çıkış işlemlerini hallederken Gülşah da üzerini değiştiriyordu. Ceylan da arabayı otoparktan çıkarmaya gitmişti. Üzerindeki uzun kollu sweatshirtini çıkarıp üzerine giyeceği beyaz tişörte uzanmıştı ki banyonun aynasına yansıyan bir çift göz görmüştü, onu mu izliyordu? Onu izliyordu tabi.

Gülşah "Sen? Sende kimsin? Hey dursana" diye telaş ve korku hissiyle odanın içini dolduracak bir tonda bağırmasıyla görüş alanındaki mavi gözler bir anda kaybolmuş ve kapı sesi duyulmuştu odada. Aceleyle bir yandan tişörtünü üzerine geçirirken kapıyı açıp odanın dışına çıkmıştı ama koridorda yabancı kimse yoktu sadece annesi ve babası vardı. Aceleyle etrafına bakınırken kimseyi bulamamıştı bakışları.

"Gülşah... Kızım iyi misin? Bir şey mi oldu?"

"Ağrın mı var yoksa? Doktora haber verelim istersen"

Gülşah "Hayır babacığım iyiyim, ben sadece..." dese de ne diyecekti ki belki hastanede olmanın gerginliğiyle gözleri yanılsamış ve hayal görmüştü. Annesini ve babası yeterince yorulmuştu, bir de gördüğü ya da gördüğünü sandığı şey yüzünden telaşlandırmaya gerek yoktu.

"Size bakmıştım işlemler bitti mi diye, bittiyse çıkabilir miyiz artık hastaneden bir an önce çıkmak istiyorum" diye karşılık vermişti. İki gündür girmediği test, tahlil kalmamış ve yorulmuştan ziyade bıkmış gibi hissediyordu.

"Tamam kızım sen annenle ile geç asansöre, bende çantaları alıp geliyorum" dediğinde kafasını sallamış ve annesiyle birlikte asansörlere doğru yürümüşlerdi.

Ayağının dibinde duran arabaya binmeden önce istemsizce geri bakma ihtiyacı hissetmiş, içinden öyle bir his geçmişti. Ama gördüğü tek şey farklı renklerde arabalardan oluşan bir topluluktan başkası değildi. Önüne dönüp arabanın kapısını açıp ön koltuğa oturduktan sonra yeniden kapıyı kapatmıştı. Herhangi bir ağrısı yoktu ama ara ara gelen bunalma hissi daralmasına neden oluyordu. Kafasını hafifçe cama yaslarken Ceylan arabayı hareket ettirmiş ve otele doğru yola koyulmuşlardı. Anne ve babası da hemen arkalarında kendi arabalarıyla onları takip ediyordu. İstanbul trafiğinde süren bir saatlik yolculuğun ardından annesinin ve babasının İstanbul'da yaşadıkları evlerine gelmişlerdi. Aslında kendi evine de gidebilirdi ama annesini ve babasını kırmak istememişti.

"Geldik kuzum" dediğinde halihazırda uyumamış olsa da kapalı olan gözbebeklerini aralayıp önce arkadaşına ardından da doğup büyüdüğü eve çevirmişti. Kırmızı renkli bahçesinde rengarenk çiçekler olan iki katlı bir evdi burası. Cıvıl cıvıl bir çocukluk geçirmişti burada. Ailesinin tek çocuğu olması nedeniyle hep el üstünde el bebek gül bebek büyütülmüş ama asla şımarık yetiştirilmemişti. Arkeolojiye olan merakı da Arkeolog olan dayısının onu kazı alanlarına götürmesiyle başlamıştı. Hatırlıyordu, çocukken gittiği o kazı alanlarında genelde arabanın üzerinde oturmuş hayranlıkla kazı yapan emek harcayan insanları seyrederdi ve özenle değer vererek kazılan toprağın altından çıkan kalıntılar da merakını cezbederdi. Ayaklarını sert zemine bastığında bahçe kapısını aralayan babasına bakıp tebessüm etmişti. Yılların eskitemediği o kendine has gülüşü, annesine aşkla, ona her daim sevgiyle bakan gözlerini iyi tanırdı babası Fikret Bey'in. Ara ara beyazlıklara teslim olmaya çalışan saçları, kahverengi gözleri, yaşına göre gayet fit duran bedeni gayet sağlıklı olduğunu gösteriyordu. Hiçbir şey söylemeden babasının peşinden eve doğru yürümüş ve yine babasının anahtarla açtığı kapıdan içeri girmişti. Çocukluğundan bu yaşına kadar aşina olduğu şeylerden biri de buydu, bu evin kokusu... Tarçın ve sandal ağacı kokusu...

ESKİMEYEN YARAWhere stories live. Discover now