Sisli Orman

465 68 11
                                    

İyi okumalar.

.
.
.
.

Gözlerimi araladığımda kendimi uçsuz bucaksız, bilinmeyen, balta girmemiş bir ormanda buldum. Sisten dolayı pek bir şey gözükmüyordu.

Yavaşça ayağa kalkıp üzerime baktım. Kıyafetlerim değişmişti, sanki... sanki rüyamda darağacına götürülürken ki giydiğim kıyafetti. Beyaz, yırtık bir gömlek ve kahverengi pantolon.

Biraz ilerleyip etrafta gezindim. Kimse yoktu. Sisli bir ormanda tek başımaydım.

"Hey, kimse yok mu?"

Bağırmıştım ama sesim neredeyse çıkmamıştı. Yere çömelip dizlerimi kendime çektim ve başımı dizlerime yasladım.

Neredeydim? Burası neresiydi?

Başımı kaldırıp etrafa baktığımdaysa ağaçların arasında beni izleyen yeşil gözleri gördüm.

Onu fark etmemle ağacın arkasından çıkıp bana doğru yürümeye başladı. Ben de korkup kalktım ve geri geri yürümeye başladım.

"Mon soleil Jeongguk, tu es enfin venu pour me sauver."
("Güneşim Jeongguk, sonunda beni kurtarmaya geldin."

Fransızca bilmiyordum ama dediklerini anlamıştım.

"Üzgünüm ama sizi tanımıyorum."

Durdu. Gülümsemesi soldu ve gözleriyle beni süzdü.

"Non, tu devrais être mon Jeongguk."
("Hayır, sen benim Jeongguk'um olmalısın.")

Bu Taehyung'tu! Sevgilisi ile idama mahkûm edilen Kim Taehyung! Aynanın laneti gerçekti! O zaman o yaşlı kadın Taehyung'un cadı annesi mi oluyordu?

"Taehyung ikimizi de buradan çıkarabilir misin?"

Arkasını dönmüş düşünüyorken sorumu duymasıyla birden bana döndü ve yaklaştı.

"Tu m'as promis que je te retrouverais quoi qu'il arrive !"
("Bana söz vermiştin, ne olursa olsun seni bulacağım demiştin!"

Rüyamı hatırladım. Darağacında boğulurken verdiğim sözü hatırladım. Ama o ben değildim ki olamam! O Jeongguk'tu, Taehyung'un biricik aşkı olan Jeongguk.

"Taehyung, senin sevgilin ben değilim."

Ellerini omuzlarıma koyarak ağlamaya başladı ve başını iki yana sallayarak beni reddetti.

"Tu es mon Jeongguk, sans ça, je ne t’aurais pas amené ici."
("Sen benim Jeongguk'umsun eğer öyle olmasaydı seni buraya getiremezdim.")

İşte o an kafama bir şey dank etti. O rüyalar ya benim kayıp anılarımsa? Öldükten sonra tekrar dünyaya geri geldiysem? Reenkarnasyon gerçekten var mıydı? Burada olup biteni anlamalı ve ikimizi de buradan çıkarmalıydım. Soğukkanlı olup bu durumu çözersem belki sorularıma da yanıt bulabilirdim.

"Pekâlâ önceliğimiz buradan nasıl çıkacağımız olsun tamam mı? O yaşlı teyzeyle hâlâ konuşuyor musun?"

Başını sallayarak beni onayladı.

"Ayna ondayken benimle konuşurdu ama şu an pek mümkün değil konuşmamız."

Vay canına Korece konuşabiliyor muydu?

"Madem Korece konuşabiliyordun ne diye şimdiye kadar konuşmadın?"

"Pek iyi sayılmam. Annem öğretti."

"Peki bu lanetinle ilgili bir şey de söyledi mi?"

"Söyledi ama hafızam iyi değildir."

"Unuttun yani?"

Başını salladı.

"Ama yazmıştım."

"Kağıt kalemi nerden buldun?"

"Aynanın içine bir şeyler gönderebiliyorsun."

Yürümeye başladı ve eliyle gelmemi işaret etti. Peşinden gidip arkama baktım ve sisli ormanın karanlığa büründüğünü gördüm.

"Arkana bakma."

Önüme dönüp refleks olarak elini tuttum.

"Taehyung, nereye gidiyoruz?"

"Evime."

Ormandan çıkarken toprak yolun sonundaki küçük kulübeyi gördüm.

"Orası mı evin?"

"Evet, bu aynada sadece gittiğim yerler gözüküyor."

"Başka bir yere gitmek istesen gidemez misin?"

"Hayır."

Eve vardığımızda içeri girip elinde bir kağıtla geri geldi ve bana gösterdi.

"Bozulması için bu lanetin, tekrar yaşanması gerek her şeyin."

Bu ne demek şimdi? En baştan mı doğalım ne yani?

"Yani şimdi geçmişi tekrar mı yaşayacağız?"

Başını salladı ve kağıdı alıp cebine koydu.

"Nasıl olacak ki o?"

"Seninle tanıştığımız ilk günden öldüğümüz güne kadar olan anıları bu aynanın içinde tekrar yaşayacağız. Bu sefer ip ikimizin de nefesini kesecek ve aynanın dışına çıkacağız."

"Taehyung, ben hiçbir şeyi hatırlamıyorum ama."

"Ben hatırlıyorum, seninle olan anılarımı asla unutmam. Anlatırsam hafızan geri gelir mi?"

"Rüyalarıma girebiliyorsun değil mi?"

Başını sallayarak beni onayladı.

"Benimle olan anılarını orada gösterebilirsin."

"Rüyalarında buluşacağız."

"Evet, rüyalarımda buluşacağız."

"Pekâlâ deneyebilirim."

Elimi tuttu ve beni evden içeri sokup şöminenin hemen dibindeki yatağa yatırdı.

"Rahat mısın? Üşüyorsan şömineyi yakabilirim. Ya da battaniye?"

Gülümsedim ve yatakta doğruldum.

"Şu an uyuyamam ki."

"Ne zaman uyursun?"

"Taehyung yoksa sen uyumuyor musun?"

Başını iki yana sallayıp ellerini önünde birleştirerek parmaklarıyla oynadı.

"Yıllardır uyumadım. Ama seni düşündüm! O da rüya gibiydi."

Dediği gibi eğer ben Jeongguk isem o kadar şanslıyım ki.

Kolundan tutup onu yanıma yatırdım ve kollarımı beline dolayarak ona sıkıca sarıldım.

Bu belki anılarımı kazanmamda yardımcı olurdu. Hâlâ çok mantıksız gelse de kendimi inanmaktan alıkoyamıyordum.

Elini saçlarımda hissettiğimde kızarıp ne yaptığımın farkına vardım ve ona baktım.

"Beni buraya çağırırken seninle eğleneceğiz demiştin, o nedendi?"

"Dikkatini çekebilmek için. Aynayı aldın ama ona bakmadığın sürece nasıl seni buraya getirebilirdim ki?"

Güldüm ve başımı geri göğsüne yaslayarak gözlerimi kapattım.

Horlama sesiyle gözlerimi aralayıp Taehyung'a baktım ve gülmemek için kendimi zor tuttum.

Anlaşılan gözlerini kapattığı gibi uykuya dalmıştı. Eh rahat bir uykuyu hak ediyordu. Böyle bir kaderi o istememişti.

Buradan çıkarsak onu kesinlikle yanıma alacaktım ve ona yeni dünya nasıl bir yer öğretecektim.

Gözlerimi kapattım ve uyumayı bekledim.

Tale Of The MirrorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin