Benimle göz teması kurduğunda dün geceki gibi kilitlenmediğini anlayıp içimden şükürler ettim.
"Ortalık çok karışacak." dedi kafasını iki yana sallarken.
Gözlerimle onayladım onu. Babaannemin ortalık karıştırma konusundaki ustalığını bir kez daha görmüştük. Bu noktada tek umduğum annemin babaannemin Alaz ile görüştüğünü bilmemesiydi.
"Sen nereye gittin ki gece?"
Beklediğim soru gelmişti. Ona yalan söylemeyecektim.
"Ulaş'a gittim. Melih'i çağırıp onunla konuştuk."
Gözleri kocaman açılırken kaşladı çatıldı.
"Ne yaptınız, ne yaptınız?!"
Ellerini ellerimin arasına alıp elimden geldiğince yumuşattım sesimi.
"Didem çok üzgündün. Birinin o çocuğa dur demesi gerekiyordu."
Ellerini hızla çekti elimden. Sonra oturduğumuz yataktan da kalkıp çantasını toparlamaya başladı.
"Bana sormadan böyle bir şey yapmamalıydın Işık. Ayrıca kimsenin Melih'e dur demesi gerekmiyordu. Kendisi gayet güzel durdu zaten."
Sonra ben cevap veremeden çantasını sırtına takıp çıktı odadan.
"Didem dur!" dedim ve peşinden koştum.
Çok sinirlenmişti. Ben sadece onun iyiliği için mücadele etmiştim. Ama bir yerde o da haklıydı. Ona sormadan böyle bir şey yapmamalıydım gerçekten de. Kendini çocuk gibi hissettirmiştim belki de ona.
"Görüşürüz babaanne."
Babaannem mutfaktan hızlı adımlarla çıkıp gelmişti yanımıza. Didem ayakkabılarını giyerken kapıyı açtı.
"Didem nereye gidiyorsun evladım?" dedi babaannem panikle.
"Evime."
Babaannem ellerini beline koyup sinirle konuştu.
"Alaz geliyor diye mi?"
Didem sabırla oflayıp kafasını hayır dercesine iki yana salladı.
"İstiyorsan Alazcığın gelince ararsın ben yine gelirim tamam mı babaanne?"
Benimle göz teması bile kurmadan sırtını dönüp çıkacakken üst kattan inen Ulaş ile çarpışmıştı. Bu kaos dolu ortamda bir tek dün gece kaçarak uzaklaştığım sevgilim Ulaş eksikti gerçekten.
"Pardon." dedi ve onunla konuşmadan hızlı adımlarla asansöre binip gitti.
Ulaş şaşkınlığını attıktan sonra bize döndü ve babaannemi görünce kocaman gülümsedi.
"Babaanneciğim nasılsınız?" dedi ve uzanıp elini öptü.
Babaannem gözleri kısık bir şekilde kafasını sallamakla yetindi. Sonra bu boş muhabbetleri geçelim dercesine kendi aklındaki soruyu sordu.
"Işık ile haber yolladım sana. Gelsin bir elimi öpsün diye. Neden gelmedin?"
"Ben unuttum ona söylemeyi babaanne." dedim ve onu kurtardım.
"İyi şimdi gel bir çayımızı iç."
Ulaş kolundaki saate bakıp mahçupça baktı.
"Akşam gelsem şimdi işe yetişmem gerekiyor."
Babaannem kısa bir an aklında bir şeyler kurup muzipçe gülümsedi.
"Yemeğe gel sen. Dolma yapacağım akşama. Seversin değil mi?"
"Severim tabii." dedi Ulaş güzel gülümsemesiyle.
Babaannem tamam dercesine başını sallayıp uğurladı Ulaş'ı. Ben de yanımızda babaannem olduğu için el sallamakla yetinmiştim sadece.
Bakalım Aysel Sultan başımıza daha ne işler açacaktı.
...
"Çorba hazır. Sen servis edersin."
Didem yüzüme bakmadan konuştuktan sonra ellerini yıkamaya başladı. Yanına gidip ellerine bakan gözlerinin beni görmesini sağlamak için eğildim önüne doğru.
"Didem... Küs mü kalacağız böyle?"
Hala yüzüme bakmamakta kararlıyken omuz silkti.
"Kalbimi kırdın."
Haklıydı.
Biraz daha eğildiğimde sonunda gözleri gözlerimi buldu. Dudaklarımı büzüp yapabildiğim en tatlı bakışı attım ona.
"Haklısın özür dilerim. Ben de bir anlık sinirle hareket ettim. O şerefsize haddini bildirmek istedim. Barıştık mı?"
Uzun uzun baktı bana. Yumuşuyordu yavaştan. Sonra bir anda suratıma çarpan buz gibi suyun etkisiyle sertçe bir nefes aldım. Elini yıkarken elinde biriktirdiği suyu suratıma atmıştı. Psikopat civciv!
"Şimdi barıştık."
Peçeteyle suratımı kurulayıp ona sahte sinirli bir bakış attım. Bana gülümseyip içeri geçti. Ben de çorbanın kapağını kapatıp içeri geçecekken kapı ziliyle kapıya yöneldim.
Ulaş gelmişti.
"Hoş geldin!" dedim neşeyle.
Bir elinde tatlı poşeti olduğu için öbür elini belime sarıp beni kendine çekti. Ben de parmak ucuna kalkıp kollarımı boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldım.
"Hoş buldum güzelim."
Sarılmamız hiç istemeden sona erince elindeki poşete uzandım. Sonra da ona içeri geçmesi için elimle içeriyi gösterdim. Tam kapıyı kapatmışken tekrar çalınca geri döndüm.
Kapıyı yavaşça araladığımda bir yüz yerine geniş bir sırt karşıladı beni. Sonra beni sırtıyla karşılayan kişi yavaş yavaş yüzünü bana döndü. Kocaman çapraz bir gülümseme ve muzip bakışlarla karşılaşmıştım. Üç numaraya vurulmuş açık kumral saç stili ve kaşındaki piercing de ona farklı bir hava katmıştı. Belki de ben uzun zamandır görmediğim için bana farklı gelmişti şimdi.
Kollarını sarılmak için iki yana olabildiğince açtı. Ama sarılmayacaktım. İki adım geri atıp kollarımı göğsümde bağladım.
"Hadi ama Işık! Sarılmayacak mısın bu yakışıklı kuzenine?"
İşte karşınızda yıllar önce annemi dolandıran dayımın, psikopat oğlu Alaz Bakırcı!
...
İyi geceler!
Didem'in hikayesinin sıklığı konusunda rahatsızlık duyuyor musunuz? Yani hikayesini çok seviyorum onun o yüzden bazen fazla yer verdiğimi hissediyorum. Bu sebeple size de sormak istedim. Sizce Didem'i fazla mı okuyorsunuz? Daha az mı yer vermeliyim?
YOU ARE READING
12 VE 14 (Texting)
Teen FictionUlaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
