13. Kanser ♣

En başından başla
                                    

"Sahi sen neden buradasın?" diye sordum. Deniz'le en son havuza gittiğimiz gün konuşmuştum, ki onun üzerinden birkaç gün geçmişti ve o zamandan beri neyin değişmiş olduğunu merak ediyordum. Dün gelmeyen Deniz'in bugünkü ziyaretinin sebebi neydi?

Gözlerini kapatırken, "Bir sebebi yok ve olması da gerekmiyor." dedi.

"Sen görmek istediğimi nereden çıkarıyorsun, anlamıyorum." dediğimde, yüzünde öyle kendini beğenmiş bir ifade canlandı ki; kuracağı cümleden taşacak egoyu o an hissettim.

"Sen beni görmeyi ancak arzulayabilirsin, küçük. Hatta o bile boyunu aşar." dedi. Kelimelerinden damlayan ukalalık, zehir yutmuşum gibi damağımda acı bir tat bıraktı.

Onu görmeyi arzulamak. Bu cümlenin anlamını düşündüğümde, dedikleri gözümde sevimsiz bir kılıfa büründü. Neden onu arzulayacaktım ki? Ve kullandığı "ben" kelimesi hangi çirkin anlamın altını dolduruyordu?

"Seni arzulamak mı? Gülünç olurdu." diyerek işi dalgayla harmanlayıp ortamdaki havayı dağıtmak istedim fakat Deniz, bu sohbetin çirkinlik kat sayısını artırmak konusunda önlenemez bir kararlık sahibiydi.

Öne doğru eğilerek bir sır verir gibi gizemli bir tınıyla konuştu. "Beni arzulayabileceğini sana öyle bir ispatlarım ki, bir daha asla benimle ilgili olumsuz bir şey düşünemez hale gelirsin."

İçimdeki rahibe taraf, büyük bir tufan eşliğinde çığlıklarla ayaklanırken; Deniz'in bu tehlikeye kucak açan ses tonu ile zihnime kazıdığı kelimeler, gürültüyle yutkunmama sebep oldu. Deniz'in neler yapabileceğine çok yakından şahit olmama rağmen, adrenaline ve tehlikeye karşı aç olan doyumsuz bir tarafım vardı. Ucu gözükmese de, zemini çamur da olsa, bu belirsiz yolu yürüme isteği kalbimin üstüne bir yük olarak çökmüştü.

"Çok iddialı konuşuyorsun fakat umarım farkındasındır, seni arzulamam için önce senden nefret etmemem ve yaptıklarını unutmam gerekiyor."

Ruhsuzca güldü. "Akşam seni alırım, her şeye hazırlıklı ol."

Ayağa kalkıp odanın çıkışına giderken arkasından, "Neden bahsediyorsun?" diye bağırdım.

Tek kelime etmedi ve bu, vermesini istediğim en son tepki bile değildi. Deniz'in yapacaklarını merak etmiyordum, Deniz'in yapacaklarından korkuyordum.

***

Güneşin gökyüzüne biraz daha tutunmasını ve akşam vaktinin olabildiğince geç gelmesini umarak geçirdiğim saatlerin sonunda, zaman beklediğimin aksine oldukça hızlı geçmişti. Deniz'le bir yere gitmeyi istemediğimden değil de, daha çok vaat ettikleri için endişeliydim. Kendimi bir anda onun girdabına yakalanmış halde bulmak istemiyordum, ki zaten Deniz'in kıyılarında yüzerken bile boğuluyordum; bunun üstüne bir de onun derinliklerine açılmak beni yıpratırdı.

Peki ona ne diyecektim? Senin üzerimdeki etkinden korkuyorum, mu? Yüzümü buruşturarak bu bahanemin, daha az aptalca olanını üretmeyi denedim. Yoktu.

Kapı aralanıp Deniz davetsizce içeriye süzüldüğünde, elim ayağım birbirine dolanır gibi oldu ama pas vermedim, ya da yalnızca yüzümü ondan gizlemeye çalıştım çünkü şaşkın tarafım hala elini kolunu sallayarak ortalıkta geziniyordu.

"Hala hazır değil misin?" diye sabırsızlıkla soluduğunda, ezberime dizdiğim tüm kelimeler boncuk gibi saçılarak yere döküldü.

"Ben," diye geveledim. "Yapmayı düşündüğün şeyi yapmak istemiyorum."

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin