4. Bölüm

25 6 0
                                    

Ayaz isimli garip çocuk gittikten sonra Aylin'e mesaj attım ve onunla biraz kantinde oturduk.

Başladım anlatmaya "Dün akşam sana bahsettiğim şu beni takip eden dolmuşta da önceden karşılaştığım bir çocuk vardı ya," bir anda nefesim kesildi ama belli etmedim sadece durdum. Neden kesildiğini de bilmiyordum ama bir an kalbime bir şey oldu.

"Ee?"

"Ee'si o çocuk seni çağırmadan önce yine beni derslikten buraya kadar takip etti ve benden yardım istedi."

Kaşlarını çatıp "Ne yardımı?" dedi.

"Bu embesil yazılım okuyormuş ve ingilizcesi iyi değilmiş. Bu yüzden öğretmen arıyormuş. Ama aynı zamanda işaret dili de bilen birisi olmalıymış. Bir de benim bölüm birincisi olduğumu öğrenmiş bu yüzden benden yardım istiyormuş."

Gözlerini kıstı ve "Sen ne dedin peki?" dedi.

"Yani para teklif edince reddedemedim de ama kabul de etmedim. Numaramı aldı, cevap bekliyor."

"Ne demeyi düşünüyorsun?"

"Bilmem, bakacağım. Her neyse sen neler yaptın?"

"Aslında ben bugün pek bir şey yapmadım. Yani vaktim olmadı. Bütün gün sanal arkadaşımla konuştum diyebilirim."

"Bana bahsetmedin?"

"Evet, çünkü daha bugün tanıştık. Bak sana mesajlarını göstereyim." dedi ve telefonunu açıp mesajları göstermeye başladı.

"Bugün tanıştığınıza emin misin? Benle bu kadar konuşmadın sen. Kim bu?"

"Bilmiyorum ki?"

Dehşetle ve kınayıcı bir bakışla "Bu kadar konuştunuz ve kim olduğunu bilmiyorsun?" dedim.

"Yani evet biraz garip ama öyle."

"Bence uzak dur ya da tanış."

"Bakarız. Ben susadım su alacağım zaten sonra da dersim var. Güle güle sarı papatya." dedi ve sarıldı.

O giderken ben de yavaş yavaş toparlanmaya başladım. Bugün günlerden çarşambaydı ve iş günümdü. O yüzden ilk önce eve uğradım ardından da restoranta geçtim.

Arka kapıdan personel odasına girdim ve önlüğümü giyip işe başladım. Not defterine sipariş yazıyor, şefe veriyor, şefin müşteri için yaptığı yemeği müşteriye götürüyor ve ödeme işlemleri için fişleri defter arasında götürüp pos cihazıyla ödeme alıyordum. Genelde her gün en az 70 lira bahşiş alırdım. Ama neyime yetsin ki bu kadarcık?

Yine bir müşterinin siparişini alırken kasada duran Oğuz abi bana eliyle işaret yapıp yanına çağırdı.

Yanına gittim ve restorant sesli olduğundan kulağıma eğilip "Bulaşıkcı yokmuş sanırım arka tarafta. Sen yapar mısın işini?" dedi.

"Tamam da burası da kalabalık benim burada da işim var. Nasıl olacak o?"

"Müdür yapacak kişinin maaşına 1000 lira daha ekleyeceğini söyledi."

Madem para var ve işime yarayacak kadar neden olmasın?

"Tamam, ben gidiyorum."

Mutfağın solunda kalan bulaşıkhaneye geçtim ve birikmiş tabaklara, bardaklara ve çatal bıçaklara şöyle bir baktım. Dağ gibi birikmişlerdi. Kollarımı sıvadım ve saçımı topuz yaptım ardından hemen başladım. Bazılarını elimizde yıkamamız bazılarını da makinalarda yıkatmamız lazımdı ama ben neyin nerde yıkanacağını bilmiyordum. Bu yüzden kasaya tekrar gittim. Oğuz abiye listesi falan var mı diye sormak için.

"Oğuz abi."

"Efendim?"

"Bulaşıkların hangilerinin nerede yıkanacağı hakkında bir liste falan var mı?"

"Ben bilmiyorum. Mutfaktakilere sor."

Sağdaki mutfağa girdim ve ilk gözüme çarpan Elif abla olduğu için ona sormaya karar verdim.

O tavuk doğrarken "Elif abla, bulaşıkçı yokmuş da ben oldum fakat neyin nerde yıkanacağını bilmiyorum. Sen biliyor musun?"

"Biliyorum biliyorum da sen niye bulaşıkçı oldun ki? Başkası yapsaydı. Sen daha acemisin kuzum."

"Öyle öyle de müdür yapacak kişinin maaşına 1000 lira ekleyeceğini söylemiş." deyip önlüğümün cebinden garsonken kullandığım defteri çıkardım, sonrasında zaten Elif abla söylemeye başladı ve ben de yazmaya.

Söylediği gibi her şeyi kurallara göre yıkadım ve ellerim hem soğuktan hem de deterjandan dolayı biraz mahvoldu. Aman ne olacak sanki? Geçer.

Akşam restorant kapandıktan sonra eve gittim ve kendimi salondaki koltuğa atmadan önce yatak odasına gidip üstümü değiştirdim, makyajımı da sildim. Daha sonra televizyonu açtım ve izleyeceğim dizi reklamda olduğundan telefonumda gezinmeye başladım. Biraz sonra babam aramaya başladı ve çok geçmeden açtım. Para istemek için aramıştı, biliyordum.

"Alo?"

"Alo, nasılsın kızım?"

"İyiyim baba sen?"

"Ben de iyiyim. Parayı bu hafta tam gönderebilir miydin acaba? İhtiyacım var."

O an öğlenki çocuk geldi aklıma. Sanırım teklifini kabul edecektim çünkü başka seçeneğim yoktu.

"Yatıracağım. Tam yatıracağım ve belki fazlasını bile veririm."

"Gerçekten mi? Çok iyi olur. Teşekkürler kızım. Sağlıcakla kal, iyi geceler."

"İyi geceler."

Telefonu kapattıktan hemen sonra rehberden "PYHTON"u arattım ve onu WhatsApp'a ekledim. Daha sonra da yazmaya başladım.

"Merhaba, teklifini kabul etmeden önce soracaklarım var. Ne kadara, kaç saat, nerede, ne zaman?
(Üniversitede İngilizce öğretmenin olmamı teklif etmiştin. )"

Birkaç saniye sonra aktif oldu ve mesajımı okuyup art arda yazmaya başladı.

"Sen ne kadar istersin? (Hatırladım. )"
"Haftada 1 saat."
"Okul kütüphanesi veya kafesi olabilir."
"Sana ne zaman uygun?"

Özel ders fiyatları ne kadardır diye önce İnternete baktım  ve sonrasında da yazmaya başladım.

"Ücret ders başı 400 lira."
"Pazartesi, çarşamba, cuma hariç her gün boşum."

Parmakları yine ekranda geçinmeye başlamış olacak ki yazıyor... yazısı göründü ekranda.

"Fiyata tamamım. Perşembe olur mu? Bir de yarın hemen başlasak?"

"Olur. Anlaştık. "

"Anlaştık, iyi geceler."

"İyi geceler."

🦭🎧🦭

Merhaba okurlar, bu bölümü nasıl buldunuz? Bazı eleştiriler aldım arkadaşlarımdan onu açıklayayım kısaca. Yani aslında karakterimiz sürekli para kelimesini duyunca atlıyormuş gibi duruyor ama fakir olsaydınız eminim siz de öyle yapardınız ve para yetiştirmeye çalışıyor o yüzden paragöz diye adlandırmayalım da muhtaç biraz.

PYHTONWhere stories live. Discover now