"Babamın en sevmediği oğlu bendim. En büyük oğlu olduğum için küçüklükten beni eğitimlere yolluyordu ama ben çalışmıyor ve hep eğitimlerden kaçıyordum. İşe yaramaz oğlu büyüdü ve hala işe yaramazdı. Diğer kardeşlerim benim gibi değildi, çalışıyorlar ve her geçen gün güçleniyorlardı. Gün geçtikçe babamla aramızdaki kavgalar arttı bu yüzden bende hazineden yüklü miktarda para alıp sizin topraklarınıza geldim. Babam benim güçsüz olduğumu düşündüğü için tahta beni geçirmek istemiyordu fakat kurallara göre tahta en büyük velihatın geçmesi gerekiyordu. Büyük bir krallığın başına geçmeye meraklı değildim ama babamdan o kadar nefret ediyordum ki, o krallığı elinden almak istedim. Taehyung sana yemin ederim krallık umrumda değildi, babamı bana düşman eden o servetinden o kadar nefret ediyordum ki, yakıp yıkmak istedim. Bir mektup gönderdim, tamamen onu sinirlendirmek için yazmıştım. Şu an oturduğu koltuğun sahibinin, işe yaramaz oğluna ait olduğunu ona hatırlattım. O da sinirlenmiş olmalı ki benimle böyle bir oyun oynadı ve beni ortadan kaldırıp krallığını o çok sevdiği oğlanlarına bırakmayı hedefledi."

Jungkook'un anlattığı her kelimesinde daha çok şaşırıyor ve içimi gerçekten hüzün kaplıyordu. Bir baba nasıl olurda böyle bir nedenden dolayı öz oğlunu öldürmeye kalkabilirdi ki? Bu resmen insanlık dışıydı.

Yanımdaki bedenin sessizleşmesiyle ilk başta ne yapacağımı şaşırsamda sonradan kollarımı tekrar bedenine sarmıştım. Bu anlattıklarına teselli edecek bir cümlem yoktu ki bu olayların teselli edilecek bir yanıda yoktu. Ben yapmam gerekeni yapacak ve her daim onun yanında olacaktım.

"Sen işe yaramaz değilsin. Bunu seni teselli etmek için söylemiyorum, gerçekten işe yaramaz değilsin. İşe yaramak için o saçma ağır eğitimleri almak şart mı? Yada saçma taht kavgasının sonunda krallığın başına oturmak mı işe yaramak? İşe yaramak için zor işler yapmana gerek yok, senin bir bakışın bile benim hayatımı güzelleştirirken senin kendine işe yaramaz demen sinirime dokunuyor. Jungkook ben seni çok seviyorum. Bırak seni kimse sevmezse sevmesin, ben seviyorum."

Sakin tonda söylediklerimden sonra Jungkook yavaşça bedenlerimizi ayırmış ve elini belime atarak beni dizlerine oturtmuştu. Belki söylediklerim içindeki yangını söndüremezdi ama bir nebze de olsa ona iyi gelmek istiyordum.

Dizlerinde oturduğum beden bir eliyle belimi diğer eliyle de saçlarımı okşuyordu. Bu yakın hareketleri beni hala deli gibi heyecanlandırıyordu ama bir yandan da çok hoşuma gidiyordu.

"Babam bana bu oyunu oynamasaydı ben seninle mühürlenemeyecektim. Omegam, sen başıma gelmiş en güzel şeysin."

Jungkook'un ettiği sözler resmen kalbime dokunmuştu. Omegam demişti... bunu ilk defa duyuyordum ve kalbimin patlayacak gibi çarpmasına neden olmuştu. Genelde böyle cümleler kurmazdı ama şu an bana parlayan gözleri ve sevgi sözcükleriyle beni delirtiyordu.

Kıkırdayarak ellerimi yanaklarını yerleştirmiş ve dudaklarına eğilerek minik bir öpücük bırakmıştım. Hafifçe geri çekilsemde bu sefer de Jungkook dudaklarıma öpücük kondurmuştu. Dakikalarca tek tek öpücükler kondurmuştum. Şehvetli bir öpüşme yaşamamıştık, sakin ve kıkırdamalar eşliğinde minik minik öpmüştüm onu.

Sessizleşen ortamla birlikte Jungkook'un odaya girdiğinde söyledikleri aklıma gelmişti. Evlenmekten mi bahsetmişti?

"Jungkook, odaya girdiğinde bana bir şey söylemiştin."

"Evet, ben babana her şeyi anlattım. Başta oyun için mühürlendiğimizi söyledim ki zaten bunu biliyordu. Sonradan sana gönlümü kaptırdığımı, seninde beni sevdiğini falan söyledim."

Bana hala parlak gözleriyle bakan bedene gülümseyerek karşılık vermiştim. Ağzından sevdiğine dair bir cümle çıktığında resmen her şeyi unutuyordum.

A lost omega ~ 𝑇𝐾Where stories live. Discover now