1. Bölüm

74 9 7
                                    

  O rahatsız edici alarm sesiyle bugün de uyandım ve yataktan hayattan bıkmış gibi kalktım. Saat daha 08:30'tu fakat hava hala biraz karanlıktı. Mevsimin kış olmasının da etkisi vardı.

 Önce perdeyi sonra pencereyi açtım. Dışarıdaki soğuk hava içeriye girdiği an titredim. Pencerenin önünden hızlıca ayrılıp lavaboya gittim. İşlerimi hallettiğimde artık pijamalarımdan ayrılma vaktimin geldiği anlamına geliyordu bu. Tekrar yatak odama gittim ve üstümdekileri değiştirerek güne başladım. Her ne kadar tembel bir insan da olsam dış görünüşe dikkat eden birisi olarak aynanın karşısına geçtim. Üzerime giydiğim kıyafetlerime -deri pantolon ve beyaz ama siyah çizgili boyunlu kazağıma- uygun makyaj yaptım. Dün akşam bugün için ördüğüm saçlarımı makyaj masamın önüne oturup açtım. Daha sonra çantamı hazırladım ve yemeğimi de alıp çıktım.

  Hemen evin önündeki otobüs durağında sandviçimle bekliyordum. Yerken de telefondan arkadaşlarımın dün akşam neler paylaştığına baktım. Pek de önemli şeyler yoktu. Yasemin parti vermiş, Umut ile kuzeniyle maça gitmiş, Esma ve Fırat da konsere... Yine beni çağırmamışlar. Tamam anlıyorum çoğu zaman teklifleri reddediyorum -zorunlu olarak-  ama kafamı dağıtmak için akşam kendime vakit ayırmak istediğimde yapabilecek pek fazla seçeneğim olmuyor. Bu yüzden de artık onlarla samimiyetimiz azalıyordu. Akşam evime mi davet etseydim hepsini? Belki bir kez de olsa bir araya gelsek ilişkilerimizi koparmamış oluruz.

Kafamı o an kaldırmasam otobüsü kaçırır, 2 derse de giremezdim. Hemen telefonumu trençkotumun cebine attım ve sandviçimi de çantama poşetleyip koydum. Ardından otobüs kartımı çıkartıp ''bip''lettim.

  Arkamı döndüğümde oturmak için zaten çoğu yerin boş olduğunu gördüm. Ben de şoförün arkasındaki ikili koltukların 7.sırasına oturdum. Boynumdaki kulaklığı taktım ve yarısı yenmiş sandviçimi yemeye devam ederken camdan dışarıyı izlemeye başladım. Sonra birden gürültüler gelmeye başladı ve dolmuşun kapısına doğru baktım. Benim durağımdan sonraki durağa gelmiştik ve durunca kapıdan insanlar hücum etmeye başlamıştı. Bu durakta ne kadar fazla kişi vardı! İnsanlar neredeyse birbirinin üstünden atlarcasına binmeye çalışıyorlardı. Tıklım tıklım dolmuş dolmaya başlarken birden yanımdaki koltuğa birisi düştü. O tarafa baktığımda tanıdık bir simayla karşılaştım fakat tam olarak çıkaramıyordum. 

Oturuşunu düzletip işaret diliyle ''Pardon'' dedi. Sorun değil anlamında karşılık verdim.

  Belediyenin kursu vardı küçükken. 10 ders falan işaret dili kursuna gitmiştim. Yoksa nasıl anlayayım ben onu?

  Nerden tanıyordum, nereden görmüştüm ben bu çocuğu diye düşünmeye başladım ve daha fazla incelemeye başladım. Onu izlerken birden bana döndü ve ben o an utandım ve gözlerimi hemen arkasındakilere çevirdim. Yüzüme gülümsedi ve bakışlarımız bir an kesişti. Neden bu kadar aptalca davrandım ki?

  Birkaç durak sonra indim ve yanımda oturan çocuk da benimle beraber indi. Arkamızdan geçip giden dolmuş hala tıklım tıklımdı. Hızlı adımlarla yürümeye başladım. 2 dakika falan geçmişti daha. Üniversiteye girdim fakat arkamdan ayak sesleri geliyordu. Ve sadece bir kişinin ayak sesi. Kimse de yoktu etrafta o ve benden başka. Başımı arkaya çevirdiğimde benimle aynı dolmuşa binen, aynı yerde inen çocuk olduğunu fark ettim. Kötü niyetli olabilir miydi? Yüzünde hiç öyle bir tip yoktu aslında. Rahatsız ederse haddini bildirirdim zaten.

   Sınıfın kapısının önüne geldim ve tıklattım beklemeden de açtım. Kimse de duymamıştı yani kimse bakmıyordu olduğum tarafa. Saygısızlığımdan rezil olmamışımdır değil mi? Sessizce herhangi bir sıraya oturdum. Yan sıralarım boştu ben de sol tarafımdakine çantamı koydum ve içinden defterimi, kalemimi ve telefonumu çıkardım. Hoca kendi kendine bir şeyler anlatıyor kimse dinlemiyordu. Telefonumdan ingilizcemi geliştiren o mükemmel oyunumu açtım. Bu sırada arka sıraya biri ya da birileri oturdu. Yüksek sesle oturduğundan ya da oturduklarından her neyse herkes -ben de dahil- arkama doğru baktık. Dolmuştaki çocuktu bu. Besbelli takip ediliyordum.

Başka bir yere oturmak için kalkacaktım fakat hoca tam o sırada "Sessizlik!" diye bağırdı.

Bu fikirden vazgeçip yerime tekrar tedirgince oturdum. Kafamı dağıtmak için tekrar telefonumu açıp ingilizce geliştiren oyunuma tıkladım. Önce kelime soruyordu sonra da cümle. Ardından da paragraf oluşturuyorduk. Seviyem aslında mükemmel ama ben yine de bilmediğim kelimeleri öğrenmeyi seviyordum. Ders boyunca oyunu oynadım ve oyundaki seviyemi 389'a çıkardım. Üniversiteye başladığımdan beri oynadığımdan böyle. 4 seviye falan atladım yani. Bilmediğim birkaç kelimeyi de defterime not ettim. Ders bitiminde eşyalarımı toparladım ve sınıftan çıkmak için kapıya yöneldim. Tam çıktığım sırada bir el kolumu sertçe tuttu.

🪽🎧🪽

Merhaba, bu benim ilk yayınladığım bir kitap olmayacak ama yine de bu kitabımın diğer yazdığım kitaplardan daha çok tutacağını düşünüyorum. Bölümleri de kısa yapmaya çalışıyorum ki sıkılmayasınız. Eleştirilerinizi bekliyorum.

PYHTONWhere stories live. Discover now