mektep

229 19 3
                                    

Merhaba yine ben nasılsınız, kitap nasıl gidiyor.

———————————————————–

Minik ellerle içindeki yemekten ısınmış demir tabağı tutup sofraya koydu Zana, annesi tırşpık yapmıştı çok severdi Zana bu yemeği, sofraya bakıp ekmek olmadığını gördüğünde dışarıda ekmek pişiren annesinin yanına koştu babası gelirdi birazdan kızsın istemiyordu, hem bugün okula gitmek istediğini söyleyecekti babasına.

Ateşin yanındaki annesine vardığında parlayan gözleri sacın üstündeki ekmeğe kaydı sıcak sıcak ne de severdi, hevesle oturdu annesinin yanında ekmek bezinin üstündeki pişmiş ekmekten bir parça koparıp yerken annesinin azarlayan sesini duydu.

"Kaç kere diyecem sana Zana kırma ilk ekmeği uğursuzluk getirir diye!"
Annesinin sitemli, kızgın sesini umursamadan konuştu Zana ilk annesine diyecekti okula gitmek istediğini.

"Ana ben de mektebe gideceğim değil mi, izin verir mi babam?" Hevesli ve hızlıca konuştuğunda duruldu Fatma, ne derdi bu kız kim okumuştu da o okuyacaktı, izin vermezdi Haşim.

Çattı kaşlarını Fatma varsın kızım beni kötü bilsin annem cahildi, kötüydü, savunmaz yardım etmezdi desindi sorun yoktu kızı bilmese de korurdu onu, şimdi babasından koruyacağı gibi.

" Kız sen ne dersin, neyine senin okul, kız çocuğu nerede okunmuştur da sen laf edersin, deme sakın bir daha öyle bir şey."
Sinirli tuttuğu ses tonu ile doldu küçük Zana'nın gözleri, annesi onu okutur sanıyordu meğerse ilk o karşı çıkmıştı.

"Doktor olacaktım ana seni hastalıktan kurtaracaktım ben." Zana'nın fısıltı gibi çıkan sesini duymadı Fatma hanım, kızının eğilmiş başına baktı acı sarmıştı içini, şimdi bilse Zana'ya umut vermeyecek çeker kucağına sarılır öper kollardı, lakin yapmadı ölsün umutları dedi Fatma hanım kendinece korudu kızını.

Zana umudunu annesinden keserek bir ekmeği alıp eve yürüdü sofra gelip ekmeği üzerine bıraktı, evin içi karanlık olduğundan diğer şişeyi de yakmak istedi, annesinin tahta sandığında sakladığını bildiği kibrit kutusunu çıkardı, sandığı kapatıp şişenin önüne geldiğinde boyu yetişmediği için iki yastığı üst üste koydu.

Şişenin boyuna geldiğinde kibriti yakıp bez parçasına tuttu.
Yanan bez ile şişeye baktı Zana, az bir benzin kalmıştı parmağını uzatıp şişeye dokunacağı zaman duyduğu ses ile irkilerek yastıkların üstünden düştü.

"Naparsın sen Zana."
Babasının öfkeli sesi ile ağrıyan kalçasını umursamadan kalktı yerden, bozulan yazmasını düzeltirken sıska sesiyle cevapladı babasını.

"Heç baba şişeyi yaktım bir isteğin var mı?"
Ürkek gözlerini indirdi yere, bakamadı babasının gözlerine sevmezdi babası zaten onu, Zana da bırakmıştı artık babasından beklediği sevgiyi aramayı Zerya halası vardı onun yeterdi ona.

"İstemez."
Babasının öfkeli, huysuz sesi ile ayrıldı odadan Zana çökmüş omuzları ile annesinin yanına gidip oturdu ateşin önüne, küçük kollarını bedenine kış aylarında oldukları halde yine pek kar yağmıyordu, küçük gözlerini kısıp baktı gökyüzüne Zana,

Gri beyaz bulutlar karışık ve yoğundu, küçük yeşil gözlerini annesine dikti, üşümüyorum demişti ama biliyordu Zana nasıl üşümezdi soğuktu bir kere.
Derin derin uzunca baktı annesine, annesi yıkmıştı hayallerini babama derim demişti ama diyemedi, nasıl derdi babası hep sert ve soğuktu, gözleri doldu Zana'nın annesinin yanından kalkıp koşarak uzaklaştı, evin ötesindeki taşlara gelip oturdu, küçüktü ama gururluydu Zana dik başlıydı gözyaşlarını kimse görsün istemezdi, hatırladı hatırlayalı hiç ağlamıştı annesinin yanında, oysa daha oyuncak için ağlayacak yaştaydı.
Elleri bebek değil süpürge tutuyordu, süt sağmayı öğreniyordu.

ZANA   (Töre)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin