9❅

10 1 0
                                    

"Biriyle tanıştım." diye kısa bir mesaj attı arkadaşına. Günlerdir doğru düzgün vakit ayırıp konuşamamıştı en yakın arkadaşıyla, müsaitti müsait olmasına da pek kimseyle konuşası gelmemişti. Sınav haftası yaklaştığından soru hazırlamakla uğraşmıştı, dolu dolu evden çıkmadan iki günü böyle geçirince artık nefes alma ihtiyacı hissetmişti. Bilgisayar ekranına bakarken gözleri buğulanıyordu artık. Sıcacık çay dolu bardağını eline alıp bir yudum aldı pencereden dışarıya bakarken. Sakin bir iki gün geçirmişti, yağmur yağmayınca bu şehir açık havada daha güzel görünüyordu. Güneş en tepede gökyüzünü aydınlatırken sıcaklığı sayesinde küçük çocuklar caddede oyunlar oynayıp sokağı inletiyordular.

Pencereyi açıp ayaklarını peteklere dayadı, masanın önündeki sandalyede otururken her tarafı et kesmişti, sürekli kendisini rahat pozisyonlar ararken farklı şekillere girmiş halde buluyordu, bu da o pozisyonlardan biriydi. Çay bardağını bilgisayarının yanına bırakıp hazırladığı sorulara son bir kez baktıktan sonra sayfayı kapatıp belgesini isimlendirdi. Çok zor olmadığını umduğu bir sınav hazırlamıştı, çalışan yapardı diye düşünüyordu. Tahtaya vurup elini incittikten sonraki derslerinde öğrencilerinden çıt çıkmadan dersi dinleyip bir de katılım sağlamışlardı. Bazen kalp kırmak işe yarıyor olabilirdi ama kadının kalbi onların kalplerinden daha fazla kırılmıştı. Küçük çocuklarla uğraşması epey bir uğraştırıcıydı, kimse işin bu tarafından ona bahsetmemişti.

O günü aklından çıkartamıyordu, sabahından gecesine kadar çeşit çeşit duyguyla baş etmeye çalışmıştı. Sabahında almış olduğu o poğaçanın mayalı kokusu ara ara yokluyordu burnunu, üstelik bir de akşam simidini keşfetmişti. Yıllardır simit üreten bir fırın kışın sadece akşamları simit ürettiği için sıcak sıcak alıp yemiştiler o gece. Semih ile beraber. Başka bir lezzetliydi o anda tadı bunu geçirdiği keyifli vakite yormuştu ama sonradan adam ona pekmezini çok koydukları için daha bir tatlı olduğunu söyleyip şaşırtmıştı.

Sigara konusu vardı bir de... Ferah, okul çıkışı onun sigara paketini çöpe attığını görmemişti ve kafeye gidip o kahvenin yanında sigara içmediği için şaşırmıştı. Az çok biliyordu, arkadaş ortamında kahve de varsa o paketin masanın üstünden kalkma ihtimali neredeyse hiç oluyordu. Halbuki bir bilseydi adamın paketi çöpe atıp o günden beri sakızla hayatta kalmaya çalıştığını... Gülerdi herhalde. İki gündür görmemişti adamı, evden dışarıya çıkmadığı için olma ihtimali yüksekti tabii. Telefon numarasını da almamıştı, sanki her gün birbirlerin bir şekilde göreceklerinden o kadar emindiler ki iletişim kurmak için cep telefonlarına ihtiyaç duymak gereksiz gelmişti.

Doğru düzgün sadece iki gün muhabbet etmiştiler ama Ferah'ın gönlü kaynamıştı. O akşam kedileriyle konuşurken girdiği o aile babası hali kadını kahkahalara boğmuş ve adamın utanmasına sebebiyet vermişti. İki gün muhabbet etmiştiler belki ama evde otururken adamın kendini rahat hissettiği ortamın verdiği konuşkanlığıyla neredeyse her şeyini öğrenmişti. Eve girer girmez gelen o temizlik kokusundan titiz biri olduğunu anlamıştı en başta. Sonra ne kadar zeki bir adam olduğunu fark etmişti, kendisini geliştirdiği salonun duvarını kaplayan kitaplıktan belliydi bir kere. Uzun süredir kitap okumayı seven bir insanla bile karşılaşmamıştı. Hoştu doğrusu. Kadının karnının aç olduğunu fark edip akşamdan kalan yemekleri ısıtıp karşılıklı yemek bile yemiştiler. Yalnız olmadığı için o kadar mutlu olmuştu ki o anlarda, ne büyük nimetti yemek masasında yalnız olmamak bir kere daha anlamıştı.

Semih, yakışıklı bir adamdı. Belki herkes bunu kadın gibi açıkça belirtmezdi ama adam apaçık yakışıklıydı. Uzun bir adamdı ama Ferah'ın da ondan kalır bir yanı yoktu, yanyana geldiklerinde kafası adamın omuzlarına geliyordu. Dalgalı çok uzun sayılmayacak siyaha çalan bir kahverengilikte saçları vardı, yüz hattı da oldukça belirgindi. Güldüğünde gözleri kısılıyordu renklerini belli edecek kadar ufalıveriyordu. Burnu kemikliydi ama irrite durmuyordu yüzünde, düz bir burnu olsaydı belki o zaman irrite dururdu. Giydiği kıyafetlerden, yüzünün ciddiliğinden, konuşma tarzından bile mesleğini yansıtıyordu. Duvara asılı olan aile fotoğrafından bir kız kardeşi olduğunu da öğrenmişti hatta kedisini başına bela edenin de o olduğunu söylemişti.

Almak için bardağına tekrar uzandığında elindeki kabuk bağlamış tırnak izlerine baktı. Hanife kadını o kadar çok sevmişti, onun elinde ve ayak bileğinde birkaç diş ve tırnak izi bırakarak sürekli kendisini ne kadar sevdiğini hatırlatmak istemişti. Ona kıskanç bir kedi diyen kesinlikle halt ederdi, dünyanın en korumacı ve sevecen kedisiydi. Evden çıkarken sanki az önce kadını tırmalamamış gibi gelip tüylerini bacaklarına sürte sürte mırıldamıştı.

Onu derin düşüncelerinden çıkartan şey telefonun titremesi olmuştu. Bildirimlerde arkadaşının ismi belirince telefonunun kilidini açıp uygulamaya girdi ve onunla konuşmaya başladı, bu adamdan birine bahsetmesi gerekiyordu ve kesinlikle o kişi arkadaşıydı.

Derya: "Nasıl biriymiş bakalım o?"

Sessizliğin ŞarkısıWhere stories live. Discover now