Yeni Kurallar

232 8 1
                                    

Okula başlayalı bir aydan biraz daha fazla oluyordu. Burası liseden çok farklı, dizi ve filmlerde gösterilen üniversitelerle alakası yok. İlk haftalarda şaşkın ördek gibi koridorlarda gezindim diyebilirim. Değişik bir sistem var, dersler kadar sosyal hayatta bir hayli tuhaf burada.

Özellikle hafta içi kantin çok sakin, kampüs ise genel olarak büyük olduğundan, gördüğün kişiyle tekrar karşılaşma ihtimalin baya düşük. Sosyalleşme alanı alışılmışın dışında olarak kütüphane! Hemen hemen her saat dolu oluyor. Üst sınıflarla alt sınıfların kaynaştığı, dedikodu yaptığı ama daha çok ders çalıştıkları ütopik bir alan.

Beni eşekten düşmüş gibi hissettiren en önemli şey ise; hemen hemen herkesin zeki olması(!) Tamam, burası tıp fakültesi farkındayım ama derste benden başka not alan insanları görmeye yada hocanın sorduğu soruya benden önce cevap verilmesine alışık değilim. Hem de hiç! Oda arkadaşım Su, beklediğimin aksine beni fazlasıyla yalnız bırakıyor. İlkokul çocukları gibi peşimde dolaşmasını beklemiyordum tabi ama biraz daha ilgili davranmasını umuyordum sanırım. Odayı paylaştığım bir diğer kişi ise Damla.

Su ve Damla isim olarak ne kadar uyumlularsa, görünüş ve davranış olarak da bir o kadar uyum içindeler. Gece ben uyurken odaya hafif çakır keyif geldikleri bile oldu. Bu beni rahatsız etse de sesimi çıkarmadım. Dersler yoğunlaşmadan stres atıyoruz demişlerdi.

Onların yanında kaldıkça Erva'yı her saniye daha çok özlüyordum. Evden ayrılırken beni uğurlamak için bahçeye gelmişti. Yanımda ağlamadı ama gözlerinin içi kırmızıydı. Babam valizlerimi arabaya koyarken herkesle tek tek vedalaştım. Mine yenge, Barış abi, Erva'nın anne, babası ve Ahmet..

Muhtemelen bana öyle gelse de, Ahmet üzgün gibiydi. Belki de sadece kardeşini yalnız bırakıyorum diye endişeliydi, bilmiyorum. Ona çekinerek elimi uzattığımda bekletmeden uzun uzun sıktı. Yüzünde yine hüzünlü bir gülümseme vardı.

Erva'nın yanıma gelmeyeceğini anlayınca uzaktan baktım ona. Uzun süren bakışma sonrası gülümsedim. "Seni seviyorum ajan Erva, tamam." Dedim.

Dudaklarını birbirine bastırdı ve dayanamayıp yanıma koştu, sıkı sıkı sarıldı. Kulağıma ağlamamak için kendini zorlayan nefesi vurdu. "Seni çok seviyorum ajan Sahra, tamam."

Ve ben arabaya binip uzaklaştım.Şimdi yurt odamda tek başıma, planladığım gibi herkesten kaçıp saklandığım yerdeyim. Ama planlar hayal ettiğin kadar güzel olmuyor sanırım..

Önümdeki kalın kitaplarımı kenara itip, beyaz bir sayfa çıkardım. Ve hiç düşünmeden "Mutlu Kelebek.." Diye giriş yaptım.

Aylardır ondan mektup almıyordum. Kendimi daha fazla kandırmanın manası yoktu. Her şeyi özlediğim gibi, Mavi zarflarımı da özlemiştim. Haklıydı belki de, tanımadığın birine yazmak, hayatındaki insanlarla konuşmaktan çok daha kolaydı.

"Mutlu Kelebek.. Ben hayat denizinde ufak bir sandalım.. Kimine küçük gelebilecek dalgalar beni kolaylıkla devirebiliyor. Düne kadar hayatımda artık dalga yok, sakin bir akıntıda boşluğa sürükleniyorum derken, kendime geldim. Şimdi belli bir hedefe kürek çekiyorum, yönümü kendim belirliyorum. Ama bir sorun var, sanırım biraz korkuyorum.. Büyük dalgalar, fırtınalar gelipde beni devirir diye, yada etrafımdaki büyük gemiler beni görmezden gelip alabora edecek diye korkuyorum. Yorulmaktan, pes etmekten, vazgeçmekten korkuyorum.. Sahra.."

Sayfayı katlayıp zarfa koyarken bile kendimi iyi hissettim.
Sayfayı katlayıp zarfa koyarken bile kendimi iyi hissettim. Bu hissi özlemişim..

Saat geç olmadan mektubu postalayıp tekrar odama, kitaplarıma geri döndüm. Birkaç saat sonra kapı gürültüyle açıldı. Su ve Damla şen kahkahalarıyla içeri girdi.Beni bıraktıkları pozisyonda bulunca Damla gözlerini devirip kendini yatağına bıraktı. Su yanıma gelip şikayet etmekle, halime üzülmek arası bir ses tonuyla konuştu.

Ayçöreği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin