Mutlu Kelebek

350 14 1
                                    

   Ertesi sabah erken sayılabilecek bir saatte yatağımda Erva'nın yolladığı mesajı okudum; "Dün seni üzecek ne yaptım bilmiyorum ama Sahram bana kızmışsa vardır bir kusurum dedim ve kendime ceza verdim. Gece geç saate kadar, bana mutlaka okumam gerektiğini söylediğin kitabı okudum. Tamam kabul, hepsini bitiremedim ama 12. Mıntıkanın cesur kızı Katniss'in oyunlarda hemen ölmeyecek kadar hırslı olduğunu anladım. Böylece cezam ödüle dönüştü, tıpkı bu mesajı okuduğunda beni arayıp kahvaltıya çağıracak olman gibi :) "

İstemsizce gülümsedim ve cevap yazdım. "Çayı koyuyorum, gel. :)"

Dakikalar sonra annemin de yardımıyla bahçede mükellef bir kahvaltı sofrası hazırladım. Erva tüm neşesiyle sofradaki yerini alınca keyifle yemeğimizi yedik. Annem kahvaltısını bitirip, eline birkaç tabak alarak eve girerken Ervayla ben sofra keyfi yapıyorduk.

"Çay içmemene hala anlam veremiyorum Sahra. Şu dünyada kahvaltıyı kuru kuru yapan tek Türksün!"

Umursamaz şekilde omuz silktim. "Elimde değil, alışamadım bir türlü."

Onaylamayan gözlerle başını iki yanına salladı. Elimi karnıma götürüp parmaklarımı oynattım. Kısa bir iç çektikten sonra Erva'ya dönüp; "Şu an ne iyi giderdi biliyor musun? Güzel bir ay çöreği." Dedim.

Erva gözlerini döndürdü. "Ufak bir bardak çayı içemiyorsun ama bir orduyu doyurabilecek kadar çörek yiyebiliyorsun."

Dişlerimi göstererek ukala şekilde sırıttım. Bir kaç saniye sonra aklına bir şey gelmiş gibi bana baktı. "Ahmet abim gelince ondan istersin. Zaten eskiden beri sana çörek almaya bayılır. Annem onu fırına yolladığında eve ekmek almayı unutup, alışkanlıktan ay çöreği getirmişliği bile oluyordu."

Keyifle gülümsedim. Küçükken esrar içenler gibi çörek krizim tutar, sık sık Ahmet'in camına vururdum.

İlkokul zamanı her gün okula Ervayla beni o bırakır, yolda da mutlaka çöreğimi beslenme çantama koyardı. Ortaokul zamanı bizi götürmeyi bıraktı, çöreklerim daha seyrek gelir oldu. Biz liseye giderken o üniversiteye başlamıştı ve ben çöreklerimi de Ahmet'i özlediğim kadar çok özlemiştim.

Onun aldıkları gibi olmuyordu sanki benim tek başıma yediklerim. Onun dokunduğu her şey daha güzeldi. Şimdi liseyi bitirmiş, koca bir kız olmuştum ama bazen içimden Ahmet'in camına vurup ayçöreği istemek geliyordu hala. Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi uzaklaştırdım.

"Ahmet abi bana çörek almayı bırakalı uzun zaman oldu." Dedim ve kısık sesimle yağmura hasret çöl olduğumu belli etmemeye çalıştım. Ben cümlemi yeni bitirmiştim ki Erva'nın coşkulu sesi bahçeyi doldurdu.

"İyi insan lafının üstene gelirmiş."

Panikle başımı yan bahçe kapısına çevirdim. Ahmet lacivert takım elbisesinin ceketini eline almış, beyaz gömleğiyle yarışan dişleriyle bize gülümsüyordu. "Ne o, benden mi bahsediyorsunuz?" Derken, boynundaki ince kravatının yakasını gevşetiyordu. Ve bu yaparken bir film artisti kadar karizmatik görünüyordu.

"Evet abicim, Sahra senin ona artık ay çöreği almadığından dert yanıyordu." Panikle önümde duran çatalı Erva'ya fırlattım. Gözlerimi büyütüp tehdit eden bakışlarımı yüzüne sabitledim. "Ben öyle bir şey söylemedim Erva, çok ayıp."

Yeterince korkutmamış olacağım ki, mızıkçılık yapan bir çocuk kadar mutluydu. Ahmet'in sesiyle ona dönmek zorunda kaldım. Ve yanaklarımın kızarmamış olması için dua ettim. "Artık ay çöreği yemeyecek kadar büyüdüğünü düşünüyordum." Dedi.

Keyifli yüzü sanki benimle dalga geçmek ister gibiydi. Ve bu düşünce refleks olarak beni sinirlendirdi. O an nasıl yaptım bilmiyorum ama hiç düşünmeden cevap verdim. "Ay çöreği yemek için belli bir yaşa sahip olunması gerektiğini bilmiyordum!"

Ayçöreği حيث تعيش القصص. اكتشف الآن