2. "Tozlu sayfalar"

1.5K 91 21
                                    

♣♣♣

Dilara elindeki bitmiş olan şişeyi kenara bıraktı. Bir başka şişe aldı ancak boş olduğunu fark ettiğinde sinirle yerine bıraktı. Bir başka şişeyi daha eline aldı maalesef o şişede boştu. Sinirle elindeki cam şişeyi var gücüyle duvara doğru fırlattı. Şişenin parçalandığı an çıkardığı uğursuz ses boş evin koridorlarında yankılanmıştı. Kulaklarını kapattı. Belki bu hareketi kulaklarının çınlamasını önlerdi.

Ağlamak yüzünden boğuk çıkan sesiyle kendi kendine "Bu kadar kör olduğum için kendimden nefret ediyorum," diye mırıldandı.

Hıçkırıklara boğulmamak için kendine zor engel oluyordu. Bitti sandığı gözyaşları tekrardan firar ediyordu gözlerinden. Dizlerini kendine doğru çekti. Başını dizlerine yaslayarak, kollarını bacaklarına sardı. Üstü başı perişan haldeydi. Yanında üç tane boş şişe vardı. Aldığı alkol acısını dindirmek yerine daha da çoğalmasını yardım etmişti sanki.

Kalp yarası neden bu kadar acıtıyordu insanı? Kalbi sıkışıyor, nefes alması zorlaşıyordu. Ne kadar derin bir nefes alırsa alsın ciğerlerine oksijen yetmiyordu adeta.

Alay konusu olduğu için, o işittiği sözler için kalbi çok acıyordu. Neden ondan bu kadar nefret ediyordular? Oysa o hep Aysun'a hayran olmuştu. O çok güzeldi, kadınsıydı! Çevresindeki bütün erkekler ona hayrandı. Bir gülüşüne âşık olabilirdiler.

Oysa o...

O sadece Dilara'ydı işte.

Fazla çekiciliği olmayan, lise öğrencisi gibi görünen, 1.54 boyu, küçük göğüsleri olan çilli kızıl saçlı bir kadın. Demek Ferit Efendi onu hiçbir zaman sevmemişti. Pislik adi herif!

Oturduğu yerden zorla kalktı. Anneannesinden miras kalan çiftlik evine gelmişti. Yalnız kalmak, kafa dinlemek istiyordu. Olayları sindiremiyordu. O gördüğü iğrenç manzara, işittiği iğrenç cümleler hala midesini bulandırıyordu.

Yukarı kata çıktı. Merdivenlerin bittiği yerdeki ilk kapıdan içeriye girdi. Ah... bu oda küçükken en sevdiği kütüphane odasıydı.

Raflardaki eski kitapların tozlarla kaplanmış olduğu bu küçük kütüphane odası onun birçok çocukluk anısına sahiplik ediyordu.

Bu odayı çok severdi Dilara. Çocukluğu bu odanın eski koltuklarının üzerinde bütün gününü heyecanla kitap okuyarak geçmişti.

Odaya girdiğinde yoğun küf kokusu sarmıştı etrafını. Tabi birde o eski kitapların paha biçilmez kendine has kokusu. Çok severdi o eski sayfaların kokusunu. Derin bir nefes aldı. Raflardaki kitaplara bakındı. Büyük pencereden içeriye ayın ışıkları sızıyordu, bu sayede etrafta loş bir aydınlık vardı. Dolunay epey aydınlatıyordu etrafı bu gece.

Yüzünde hüzünlü, buruk bir gülümseme oluştu. Bir eli kitapları yokluyordu yavaşça.

Bu kitaplardan öğrenmişti...

Aşk neydi bu kitaplar öğretmişti ona...

O sayfalar anlatmıştı ona o eşsiz duyguyu. Bu tozlu karanlık sayfalar anlatmıştı ona Aşk'ın eşsizliğini.

Her zaman o aşkı hayal etmişti Dilara. Hayatındaki en büyük arzusuydu büyük bir Aşk yaşamak.

Ancak sonuç:

Gerçek Aşk sadece kitaplarda, masallarda var oluyordu. Gerçek aşk sadece o eski, küflü sayfalarda yaşıyordu. Bu hayatta aşk diye bir şey yoktu. Onlar sadece bir masaldan ibaretti. Hepsi uydurmaydı. Yalandı.

Kaideleri bozan, bütün istisnaları bozan ve gerçek aşkı yaşayan, o duyguyu tadan insanlarda dilden dile dolaşarak bir destan, bir efsane olmuşlardı.

Karanlık SayfalarWhere stories live. Discover now