1.9 Gülüşlerin İntiharım

351 25 0
                                    

Düzenleyen darky notu: Tek oturuşta on dokuz bölüm düzenledim balımlar benden bu kadar. Devamı sonraki güne. Saat yine geç bi vakit.

Oha bi dakka saat üç buçuk. Len üç buçuklar beni bi salın.

Neysss yıldızı parlatıp okurken yorum yapmayı unutmayınıssss

--------

Sert rüzgar saçlarımı rasgele savuruyor, dağıtıyordu. Uzun zaman sonra özgür hissediyordum. Motor sürmek özgür hissettiriyordu, yani en azından bana.

Üniversitenin bahçesine hızlı bir giriş yaptığımda yönümü ortak otoparka çevirdim. Motoru park edip kaskı direksiyona sabitledim. Sınıfa çıkarken etrafa bakıyordum ama gözlerimin aradığı kişi yoktu.

O gün abime okula gitmek istediğimden bahsetmiştim ama zaten kayıt ettiğini söylemişti. Aynı gece Sinan'a ulaşmıştım, sosyal medyada fazlasıyla aktif olduğu için kolay olmuştu. Milaz'a uçağının rötar yaptığını pazartesi geleceğini söyleyecekti.

Onunla üç yıl öncesindeki gibi aynı yerde aynı şekilde karşılaşacaktık, tek fark ben o virajın hakkından gelecektim ama Milaz'ın o halini görünce dikkatim dağıldı ve külahı takla atmış bir dondurma gibi yapıştım yere.

Dersliğin önüne geldiğimde beklemeden içeri girdim ve ortalarda bir yere oturdum.

Siz: Günaydın prenses. (08:29)

Siz: Nerelerdesin sen, hep böyle geç mi kalırsın?

Siz: Aaa doğru sen okula gelmezsin,aptal profesörleri n'apacaksın?

Tek tik, mesajlar gitmiyordu. Yerimde söylenirken dersin hocası gelmişti.

Yarım saat sonra

Sıkılmıştım. Uykum gelmişti, bu sürede Milaz'a da hak vermiştim bu profesörler... neyse. Fazla bilgi aptallaştırır, kamu spotu. Denendi, görüldü ve onaylandı.

Sınıf kapısı kırarcasına açıldığında yerimde sıçramıştım. Kapıya baktığımda dağınık serseri saçlarıyla Milaz'ı görmek asla beklediğim bir şey değildi. Yerinde silkelenip ciddiyetle konuştu. "Hocam.. dersinizi bölüyorum ama çok acildi."

"Kapıyı neden küfür eder gibi açıyorsun- neydi senin ismin?"

"Tıp fakültesi 3. sınıf Milaz Aren, söyleyin hocam" Milaz tıpkı bir asker gibi konuşunca tüm sınıf gülmüştü ama o gayet ciddiydi. Bu ciddiyetine ben de güldüm.

O anda çam yeşili gözleri eliyle koymuş gibi yüzümü buldu. Gülerken dudaklarım dişlerimi gösterecek kadar iki yana kıvrılmıştı ve o buna bakıyordu.

"Bay Aren, de hadi neymiş bu aciliyet?" hocanın sesindeki şey bariz îmaydi.

"Adam öldürür yeminle" Milaz bunları bana bakarak söylediğinde kocaman olmuş gözlerimle hocayı işaret ettim.

"Kapı hocam" diyerek o da kapıyı gösterdi "Bu kapı. Adam öldürür ne bu kırık dökük? Olmaz böyle, cık cık cık... Aciliyet neydi? Heh, şuradaki dehşet güzel hanımefendinin acilen benimle gelmesi gerekiyor -muş. Onu diyecektim"

"Neden gelecekmiş, olmaz" hocanın sözleri kesinlikle tavizsizdi.

"Karnı çok feci ağrıyor hocam, dayanamayacak"diye ani bir savunma yaptı Milaz, o sırada bana bakıyordu hâlen.

Profesör de bana döndüğünde şööyle bir baktı, "Kendi diyemiyor mu ağrısı varsa çıkardı zaten"

"Hocam utanır o"

Hoca Milaz'ı dikkatle inceledikten sonra "Şimdi hatırladım seni, rektörün okul yolu bilmeyen oğlusun. Hazır gelmişken git dersine gir ne işin var burada?"dedi.

Milaz sırıtarak bana baktı, yine "Okul ilgimi çekmeye başladı hocam, artık gelmeye karar verdim."

"Doğru karar yanlış yer!"

"Mühendislik fakültesi ilgimi çekti şu sıralar" Milaz masamın olduğu yere gelirken abartılı bir 'hiiii' sesi çıkarıp elini alnıma koydu "Hocam bu kız çok hasta, doktor lazım hocam doktor. Şimdi bende" deyip kendi gösterdi "Görüldüğü üzere, tıpçıyım. Vazifem bu"

Masanın üstündeki ders notlarımı toplayıp kendi çantasına attı, benim çantamı da omzuma geçirdi. Elini bana uzattığında alık alık ona baktığımdan bileğimi tutup bedenimi nazikçe kendine çekti. Bütün sınıfın gözleri üzerimizdeyken sınıftan çıkıyorduk.

"İyi dersler hocam, kızmayın lütfen sayemde uykusu açıldı herkesin. İnanın bana daha verimli ola-" suratına kapanan kapıyla sözleri yarım kaldı Milaz'ın.

Çam yeşili gözleri yüzümü ezberlercesine incelerken hâlâ tuttuğu elimin farkındaydı ama bırakmadı.

Beni engellemedi diye sevindiğim adam karşıma geçmiş elimi tutuyordu. Yeşil gözlerine bakarken yüzümde benden habersiz bir gülümseme oluşmuştu.

"Gülüşlerin kalbimin intiharı olacak bu gidişle stella... Ama sen gül yinede, yaşam sunan bir intiharın var çünkü"

Sözlerinin güzelliğine ve içtenliğine büyülenmiş, en çok da utanmıştım. Hafifçe tuttuğu elimi çekiştirip aramızdaki mesafeyi kapattım ve kollarımı sımsıkı sardım beline. Bunu bekliyormuş gibi iki yanımdan doladı kollarını.

"Aptal, böyle yüzüme yüzüme söyleme. Ya kalbim dayanamazsa, bak nasıl atıyor."

Eliyle kafamı sol göğsüne yasladığında benden farkı olmayan kalbinin atışlarını duymuş, sızlanmalarım son bulmuştu. Koridorun ortasında birbirimize sarılıyorduk, kimseyi umursamadan. Zaten etraf sessizdi, o ve kalbi vardı sadece.

"Milaz?"

"Efendim, Arya"

"Nefesini mi tutuyorsun?" diye sorduğumda göğsüyle eş zamanlı olarak kafamda sarsıldı. Neye gülüyordu? Gayet ciddi sormuştum ben.

"Hayır," sesinden gülümsediğini anlamış kafamı kaldırmıştım ama o geri yasladı, kalbine.

---

Vee kestiiikk🎬

Yazım yanlışı yapmış olabilirm, çk uykum var da

İyi geceler🌙 |00:04|

UMUT YILDIZI | Yarı Texting ✓✓Where stories live. Discover now