𝓻𝓮𝓭 𝓮𝔂𝓮𝓼

138 19 13
                                    

Köydeki telaşın sebebini anlayabiliyordu, akşama bir genç kızı gelin olarak Sukuna'ya kurban edeceklerdi. Üzülmüyor değildi ama kendisi olmadığını umarak seviniyordu. İnsanlar oradan oraya koşup akşam için hazırlık yapıyorlardı genç kız ise dışarıda asılı duran çamaşırlarını toplayıp onları katlamakla meşgul ediyordu kendini ve bu durumdan gayet memnundu, biri evine kapıyı bile çalmadan gelene kadar.
"Kapı adabını öğrenemedin mi, Yoko. Kaç yaşına geldin."
"1 saat sonra seni çağırıyor babam."
"O zaman bir saat sonra haber verebilirdin. Şimdi evimden çık."
Yoko gözlerini devirip sürgülü kapıyı sertçe çekti, sürgülü kapıyı çarpıp yüksek bir ses çıkarmadan önce başka kahverengi uzun ve dalgalı saçlı, aynı zamanda kâküllü bir kız eliyle kapıyı durdurdu ve içeri girdi. Akemi, köydeki tek iyi insan olarak adlandırıla bilirdi. Yüzünde her zaman Güneş'ten sıcak bir gülümseme olurdu, ama bugün farklıydı. Bugün Güneşli güne tezat kızın yüzü gülmüyordu.
"Rahatsız ettiğim için özür dilerim, ölçülerini almaya gelmiştim."
"Adak için kutlamamı yapacaklar bir de?"
Akemi'nin yüzü iyice beyazladığında ilk kez ne kadar aptal olduğuna lanet okudu genç kız.
"Ben mi?"
"Malesef, kuzum."

_______

Giydiği elbise annesinin gelinliğiydi, sanki hiç ağlamamış gibi köy halkının önünde küçük düşmemek için kafasını yere bile eymiyordu, ağlamayı da sızlanmayıda reddediyordu ve annesinin cesur prensesi olmaya yemin etmişti sonuçta. Sanki her seferinde ormanın toprağına daha çok batmıyor, yağmur damlaları canını yakmıyor gibi Sukuna'yla yüzleşmek için yürüyordu. Belki ölecek belki ölmek isteyecek kadar kötü hale gelecekti ama yine de annesinin gelinliğinin kirlenmemesine, çalıya çırpıya geçmemesine dikkat ediyordu. Boğazı ağlamak istemesinden düğümlenmiş gözleri ise ağlamamak istememesinden kızarmıştı ama problem değildi. En azından şimdilik. Babası öldükten sonra zaten her gün bu durumda yaşamıştı sonuçta. Kendi evinde ölüme yalvarırken köy halkına gösterdiği tek şey cesaret olmuştu. Şimdi niye cesaretini kırsın ki. Ağlarsa babasının gururu kırılır, annesinin hayalleri yıkılır ve kendinden tek bir parça kalmazdı. Şuan tek yaptığı şey amaçsızca, tek bildiği şey lanetler kralının yanına gittiği olarak yürüyordu karanlık bir ormanda, gökyüzü onun yerine ağlıyordu. Normalde gözüne hep tehlikeli gelen orman sanki bugün bir sığınaktı ona. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü ta ki mağara tarzı büyük bir yerin önüne gelene kadar. Gözünü kapatıp Tanrı'ya dua ederek ilk adımını attı. Yoğun ve boğucu bir hava sanki mağaranın içine hapis ediyordu Y/N'yi, gözlerini açmamak istemesine sebep oluyordu ama onu izleyen bir şey olduğu hissine kapılınca gözlerini açtı ve bir çift kırmızı gözle karşılaştı.

"Yanıma yaklaş, küçük hanım"

____________________________________

GORL DİNNEER GİRL DİNNEER

Forced Marriage Where stories live. Discover now