"Sana söylemek istediğim şeyler var" dediğimde, bütün dikkatini bana vererek baktı. Gözlerinde sadece bana ait olduğunu görebiliyordum.

"Seni çok seviyorum" dedim. Mutluluktan gözleri parladı. Gerçek hayatta da böyle tepki verecekse her gün söylemeye hazırdım.

"Seni tanımak başıma gelen en güzel şeydi."

"Benim içinde seninle tanışmak çok güzeldi Mert. Babamın işi yüzünden kapalı bir kutuda yaşıyor gibiydim. Sen hayatıma girip karanlık dünyamı aydınlattın. Kahramanım oldun."

Allah'ım ne güzel konuşuyordu. Tenzin'in burada huzur bulacağımı neden söylediğini, bizzat görerek anlıyordum. Şimdiden ruhumu daraltan sorunlardan sıyrılmış bir şekilde vakit geçiriyordum.

Rüyada olduğumu bilmek işime geliyordu. İnsanın en uzun rüyaları bile birkaç saniye sürerdi. Burada istediğim kadar kalıp Yu-Mi ile vakit geçirebilirdim ve uyandığımda sadece birkaç saniye geçmiş olacaktı.

"Sağol dostum" dedim içimden ve Yu-Mi ile güzel vakit geçirmeye odaklandım.

Aradığım huzuru fazlasıyla bulmuştum, gerçek dünyaya dönerek sorunlarla uğraşmaya hazırdım. Asfanit'te geçirdiğim zamanı asla unutmayacaktım. Gerçi istediğim zaman burayı tekrar ziyaret edebilirdim.

Yu-Mi ile vedalaşıp uyandım. Saatlerce uyumuşum gibi dinç kalkmıştım. Saate baktığımda sadece birkaç dakikadır uyuduğumu anladım. Bir kez daha Tenzin'e teşekkürlerimi gönderdim.

Daha fazla uykuya ihtiyacım yoktu. Üzerimi değişip sokağa çıktım, amacım temiz hava almaktı. Eşofmanlarımı giymiştim ve spora hazırdım. Önce hafif koşuyla başladım. Tempom arttıkça temiz havadan daha çok zevk alıyordum.

Düşünmeden koşuyor ve nereye gittiğime aldırmıyordum. Kaybolsam bile bir adımda odama dönebileceğimi bilmek bana yetiyordu.

Kore'de gece dolaşmak beni korkutmuyordu. Genelde asayiş sağlanmıştı ama bazı ara sokaklarda şiddet ve gasp olayları oluyordu. Haberlere çıkan olaylar yüzünden, ara sokaklarda belamı aramamaya karar verdim.

Koşarak havanın tadını çıkarırken, karşıdan gelen iki genç kasti olarak bana çarptılar. Hepimiz birden düştüğümüzde, aramadığım belanın üzerime geldiğini anlamıştım.

"Hey kel kafa, önüne baksana."

Kore'de kaldığım süre içinde çat pat dillerini anlamaya başlamıştım. Anlamını tam kavrayamasam da beden dilinden bana çattığını anlıyordum.

İngilizce "özür dilerim" dedim.

Gençler ayağa kalkınca ben de kalktım. Kendi aralarında gülüşüyorlardı. Benim turist olduğumu anladıklarından bir plan yaptıkları sonucunu çıkarmıştım.

Biri ensesini tutarak, "bana çarptığında boynum incindi bunun için ne yapacaksın? Tazminat vermen lazım" dedi. Bu numara Kore'de çok yaygındı, araç kazalarında enselerini tutarak inerler ve hastane ücreti isterlerdi. Bense bu numarayı yemeyecek kadar bu ülkede vakit geçirmiştim.

"Param yok" dedim ve yoluma gitmeye çalıştım. Birisi arkamdan eşofmanımı çekerek durdurdu.

"Kaçmaya mı çalışıyorsun, güzellikle isterken ver parayı ver. Aksi halde hastaneye doğru yol alırsın."

Gençlerin bela aradığını biliyordum ama onlarla kavga etmem bana yakışmazdı. Güçlerim sayesinde hepsini birkaç saniyede yere indirirdim.

"Bela istemiyorum" dedim ve gencin elinden eşofmanımı kurtarıp ilerledim. Biri sırtıma tekme attığında dengemi yitirdim ve yere düştüm. İkisi birden beni tekmelemeye başladılar. Sinirlenmiştim, hem de hiç olmadığım kadar.

Üçüncü Göz (SY)Where stories live. Discover now