"Ondan hoşlanıyorsun. O piçin nesine tutuldun bilmiyorum ama anlattığına göre...onu seviyorsun, Jimin." Geri çekildim ve ağlamaktan kızaran gözlerine baktım. "Eğer tersi olsaydı ve ondan nefret ediyor olsaydın, Lancaster'a geri dönerdin. Ama yapamadın, değil mi? Bu kez aklınla hareket etmedin çünkü. Bu kez kalbin-"
Yeniden bana sarıldı, hıçkırıklarına engel olamayarak.
O akşam Lancaster uçağı tam saatinde kalkmıştı ama Jimin binmemişti. Yani gece yarası beni aradığında öğrenmiştim bunu. Bradford'un güneyinde bir otelde kalıyordu.
"Onu görmek istemiyorum. Çünkü görürsem her şeyi unuturum, anlıyor musun? Kendi kendime verdiğim sözler...hepsi gider. Bu yüzden onu görmemeliyim."
"Ağlama," dedim kalbim parçalara ayrılırken. "Sen ağlamazdın, Jim. Şimdi de ağlama."
"Güçlü insanlar, kalpleri kırıldıklarında ağlar."
Bunu deyince mümkünmüş gibi daha çok sokuldum ona. O benim arkadaşımdı. Kırılgandı ve biraz da sulugöz. Ama arkadaşımdı.
Yaklaşık üç dakika sonra geri çekilen taraf ben oldum. Ellerimi çekerken uzaktan bir silüetin bize doğru yaklaştığını gördüm.
Her an belinden düşecekmiş gibi duran pantolonu, siyah örme kazağı ve beresiyle bize yaklaşan kişi...Taehyung'du. Siktir, gerçekten o'ydu. Peki, burada ne işi vardı?
Soğuk beynine işledi sanırım, Solar. Karşındaki masada oturan homoseksüel adam için gelecek değil ya?
Ah, kesinlikle siktiğimin rüzgarı işlevlerime etki etmişti.
"Bana sakın öyle bakma," Ne? Nasıl bakıyordum ki?
Tam tepemizde dikildi ve kızgın suratını bana çevirdi. "Demek balo için bakım merkezine gideceksin, ha?"
Jimin şaşkınlıkla kasıldı. Ben de öyle. Oysa dikkatliydim. Tanınmamak için üst üste giyinmiştim. Peki, Taehyung nasıl-
"Sen beni takip mi ettin?" diye bağırdım aniden.
Takip dediğimde, Jim yüzünü buruşturdu.
"Bana bağırmaya hakkın olduğunu mu sanıyorsun, Solar? Tanrı aşkına, bana yalan söyledin ve şehrin diğer yarısındasın. Şimdi beni mi suçluyorsun?" diye karşılık verdi.
Haklıydı. Ne diyebilirdim ki?
"Ben istedim ve o da geldi. Şimdi tartışmayı kesin. Başımı ağrıtıyorsunuz." dedi Jimin. Taehyung ilk defa ona baktı.
"Seninle sonra konuşacağız, kaçak."
"Bu da ne demek?" diye atıldım.
Taehyung eğilip atkımı boynuma doladı. Eldivenleri kucağıma bıraktı ve gözleriyle 'giy' işareti verdi.
"Bunun anlamı," Jimin'i kolundan tutup kaldırdı. "Jimin geri dönüyor, demek. Bizimle beraber."
Jim, onu itmeye çalıştı ama olmadı. Siktir, Taehyung ciddiydi.
Hemen eldivenlerimi giyip ben de ayaklandım.
"Seninle ya da sizinle dönmeyeceğim," bir kez daha kurtulmak için kollarını çekmeye çalıştı. "Ayrıca kolumu bırak, insanlara rezil oluyoruz."
"Ah, öyle mi?" dedi Taehyung, alay ederek. Basit bir film sahnesi yaşadığımıza inanmakta zorlanıyordum. Tek farkı, filmlerde bu sahneyi birbirine deli olan ana karakterler yaşarken, şimdi sevgilim ile en yakın arkadaşımın arasında yaşanmasıydı.
Bu bende gülme isteği uyandırdı. Oysa, ikisi birbirine gıcık olan birer aptaldan başka bir şey değildi.
"Beyler ve bayanlar, yüksek müsaadenizle," Taehyung yüksek sesle haykırdıktan sonra ufak bir referans yaptı. Daha sonra dönüp Jimin'i iki hamlede kavrayıp omzuna attı.
YOU ARE READING
ғᴏʟʟᴏᴡᴇʀ | ᴊɪᴋᴏᴏᴋ
FanfictionJeon Jungkook, Tong Lisesi'nin popüler iki erkek grubunun birinin lideri. Min Yoongi ise onun en yakın arkadaşlarından biri olup, günün birinde ondan bir şey ister. Hoşlandığı oğlanı 'takip' etmesini! . . . . . Hikayenin kurgusu ve hakları @ScPattz...
Final • 2/3 •
Start from the beginning
